Lemuryen Zaman Savaşı – CCRU

Aşağıda anlatılanlar William Burroughs’un gizli bir zaman savaşına dahil oluşunu anlatmakta ve kabul görmüş sosyal ve tarihsel olasılık kavramlarını önemli ölçüde aşmaktadır. William Kaye1 adını verdiğimiz bir istihbarat kaynağı tarafından Ccru’ya aktarılan ‘hassas bilgilere’ dayanmaktadır. Anlatı, bu kişinin kimliğini korumak amacıyla kısmen kurgulanmıştır.

Kaye’in kendisi de yaşadıklarının onu ‘paranoyak-kronomanyak halüsinasyonlara’ yatkın hale getirdiğini itiraf etmiştir ve Ccru onun anlattıklarının çoğunu son derece mantıksız bulmaya devam etmektedir2. Bununla birlikte, mesajının şüpheli çıkarımlar, gürültü ve dezenformasyonla ciddi şekilde tehlikeye atıldığından şüphelenirken, nüfuz ettiği organizasyonun kendisi ayrıntılı bir aldatmaca [hoax] veya kolektif bir yanılsama olsa bile, onun gerçekten bir tür ‘insider’ olduğuna giderek daha fazla ikna olduk. Kaye bu örgütten ‘Düzen’ [The Order] ya da – Burroughs’u izleyerek – ‘Kurul’ [The Board] olarak söz ediyordu.

Temel provokasyonuna indirgendiğinde, Kaye’in iddiası şuydu: Burroughs Necronomicon olarak da adlandırdığı 1987 tarihli bir metin olan Madagaskar’ın Hayalet Lemurları3 üç asır önce Kaptan Mission adında birinin büyücülük ve askeri kariyeri üzerinde kesin ve belirleyici bir etkiye sahipti. Mission, tarihi kayıtlarda MS 1700 civarında aktif olan kötü şöhretli bir korsan olarak görünmektedir; Madagaskar adasında kurulan anarşist Libertatia kolonisinin kurucusu olarak ün kazanacaktır. Kaye, hayatının büyük bölümünde çalıştığı Peter Vysparov’un özel kütüphanesinde Burroughs’un ‘Mission üzerindeki etkisinin’ net kanıtlarıyla bizzat karşılaştığını iddia etmiştir. Vysparov koleksiyonunda, Mission’ın kendi el yazısıyla titizlikle yazılmış, Madagaskar’ın Hayalet Lemurları‘nın eski bir resimli transkriptinin bulunduğunu hiç tereddüt etmeden iddia ediyordu4.

Kaye, Kurul’un, tarif ettiği ‘kanıtlanabilir zaman yarılmasını’ ‘en ciddi endişe konusu’ olarak gördüğüne dair bizi temin etti. Organizasyonun, zamanın parçalanması ve – kendi deyimiyle – kontrolden çıkması kabusuna tepki olarak doğduğunu açıkladı. Kurul’a göre spiraller özellikle kusurluluğun ve istikrarsızlığın iğrenç sembolleriydi. Kapalı döngülerin aksine, spirallerin her zaman gevşek uçları vardır. Bu da yayılmalarına, bulaşıcı ve öngörülemez olmalarına olanak tanır. Kurul durumu kontrol altına almak için Kaye’e güveniyordu. Spiral templex’i5 sonlandırma görevi ona verildi.

Hiperinanç

Vysparov, Burroughs’u efsunculuk, rüyalar ve kurgunun bir araya gelmesine duyduğu belirgin ilgi nedeniyle aramıştı. Savaştan hemen sonraki yıllarda Vysparov, H. P. Lovecraft’ın kurgusu, mitoloji, bilim ve büyü6 arasındaki bağlantıları araştırmak üzere Cthulhu Kulübü’nü toplamış ve çalışmaları genel olarak ‘Lovecraftçı’ çağrışımlar yaptığı söylenebilecek standart dışı teorisyenlerin gevşek bir toplamı olan Miskatonic Virtual University’nin (MVU) oluşumunu resmileştirme aşamasındaydı. Lovecraft’ın kurgusuna duyulan ilgi, Cthulhu Kulübü’nün kuruluşundan bu yana üzerinde durulan ve hararetle tartışılan bir kavram olan hiperinanç pratiğini örneklemesinden kaynaklanıyordu. Gevşek bir tanımla, ‘kendini gerçek yapan kurgular’ anlamına gelmektedir.

Kaye, Ccru’nun dikkatini Burroughs’un Ah Pook is Here kitabındaki virüs tanımına çekti: ‘Peki virüs nedir? Belki de basitçe Mısır glifleri gibi kendini gerçek kılan resimsel bir dizidir.” (AP 102). Kaye’in Ccru’ya bıraktığı kağıtlar arasında Ah Pook metninin bu sayfasının bir kopyası da vardı ve orijinal metinde italik olan bu iki cümlenin altı kalın çizgilerle çizilmişti. Kaye’e göre Vysparov’un dilinin yankısı, Rus yazarın Burroughs’un 1958’den sonraki çalışmaları üzerindeki etkisinin ‘kesin kanıtı’dır. Durum böyle olsun ya da olmasın, bu tür pasajlar Burroughs’un da Vysparov gibi yazı, işaretler ve gerçeklik arasındaki ‘hiperinançsal’ ilişkilerle ilgilendiğini göstermektedir.

Kaye’in özetlediği hiperinançsal modelde, kurgu gerçeğe karşıt değildir. Aksine, gerçekliğin kurgulardan oluştuğu anlaşılır – algısal, duygusal ve davranışsal tepkileri koşullandıran tutarlı semiyotik alanlar. Kaye, Burroughs’un çalışmalarını ‘hiperinançsal pratiğin bir örneği’ olarak değerlendirmiştir. Burroughs yazıyı – ve genel olarak sanatı – estetik olarak değil, işlevsel olarak – yani sihirli bir şekilde – gerçeklikte değişiklikler yaratmak için işaretlerin kullanılması olarak tanımlanan sihirle yorumlamıştır.

Kaye, Burroughs’un gerçeklik ve kurgu denkleminin, büyülü sözler ve manifestasyonun büyüsel güçlerine, yani virtüelin etkinliğine dair bir araştırma olarak pozitif anlamda değil de, yalnızca negatif yönüyle – “postmodern” ontolojik şüpheciliğin bir çeşidi olarak – en yaygın şekilde benimsenmiş olmasının “tesadüfi olmaktan çok uzak” olduğunu ileri sürmüştür. Kaye’e göre, Burroughs’un metinselci postmodernizme asimile edilmesi, kasıtlı bir ‘yorumsamacı sabotaj’ eylemi teşkil ediyordu; bunun amacı Burroughs’un yazılarını estetik üslup egzersizlerine dönüştürerek işlevsizleştirmekti. Temsili gerçekçiliğin bir yıkımını teşkil etmekten çok uzak olan postmodern göndergesiz metin kutlaması, temsili gerçekçiliğin başlattığı bir süreci tamamlar. Temsili gerçekçilik yazıyı her türlü aktif işlevden koparır, onu dünyaya müdahale eden değil, yansıtan bir role teslim eder. Bu, söylemden bağımsız bir dünyanın varlığının tamamen reddedildiği saf metinsellik boyutuna kısa bir adımdır.

Kaye’e göre, Burroughs’un ‘açıkça hiperinançsal’ kurgularının metafiziği, postmodernizmde iş başında olanlarla keskin bir şekilde karşılaştırılabilir. Postmodernistler için gerçek ve gerçek olmayan arasındaki ayrım önemli değildir ya da önemli olmadığı düşünülür, oysa hiperinanç uygulayıcıları için ‘gerçekleşme dereceleri’ arasında ayrım yapmak çok önemlidir. Varlıkların ‘kendilerini gerçek kıldığı’ hiperinançsal süreç tam da potansiyellerin – halihazırda aktif olan virtüelliklerin – kendilerini gerçekleştirdiği bir geçiş, bir dönüşümdür. Yazı pasif bir temsil olarak değil, aktif bir dönüşüm ajanı ve varlıkların ortaya çıkabileceği bir geçit olarak işler. ‘Bir evreni yazarken, yazar böyle bir evreni mümkün kılar. (WV 321)

Ancak Kaye, bu operasyonların tarafsız bir bölgede gerçekleşmediğini belirtmekte gecikmedi. Burroughs tüm varoluş koşullarını rakip istihbarat örgütleri arasındaki kozmik çatışmaların sonuçları olarak ele alır. Varlıklar kendilerini gerçek kılarken, kendileri için de gerçeklikler üretirler (üretmelidirler): gücü genellikle halkların sersemletilmesine, boyun eğdirilmesine ve köleleştirilmesine bağlı olan ve varlıkları diğer ‘gerçeklik programları’ ile çatışma halinde olan gerçeklikler. Burroughs’un kurgusu, doğrudan bu büyüsel savaş düzleminde faaliyet göstermek için makul temsil statüsünü kasıtlı olarak reddeder. Gerçekçiliğin yalnızca o anda egemen olan gerçeklik programını içeriden yeniden ürettiği, programın varlığını asla tanımlamadığı yerde, Burroughs kontrol kodlarını sökmek ve yeniden düzenlemek için bunların dışına çıkmaya çalışır. Her yazma eylemi efsunsal bir operasyondur, çok sayıda gerçek olayın yanılsama güçleri tarafından yönlendirildiği bir savaşta partizan bir eylemdir … (WV 253-4). Temsili gerçekçilik bile – bilmeden de olsa – büyüsel savaşa katılır, egemen kontrol sistemiyle işbirliği yaparak onun mümkün olan tek gerçeklik olduğu iddiasını zımnen onaylar.

Kaye diyor ki, ‘kontrolcülerin bakış açısına göre, Burroughs’un yalnızca bir kurgu yazarı olarak görülmesi elbette zorunludur. Bu yüzden onu edebi deneylerin gettosunda bir kenara itmek için bu kadar çaba sarf ettiler.’

Tek Tanrı Evreni

Burroughs baskın kontrol programına Tek Tanrı Evreni ya da TTE adını verir. Tekelci egemenliğini Söz’ün büyüsel gücü üzerine kuran TTE’nin kurgusuna karşı savaş açar: programlama ve illüzyon üzerine. TTE, biyolojik kader ve ölümsüzlük sorularının karara bağlandığı, gerçekliğin en ölümcül düzeyinde işleyen bir kurgu oluşturmaktadır. ‘Dinler silahtır’ (WL 202).

TTE etkin bir şekilde faaliyet gösterebilmek için öncelikle büyüsel savaşın varlığını inkâr etmelidir. Sadece tek bir gerçeklik vardır: kendi gerçekliği. Burroughs büyüsel savaş hakkında yazarken, TTE’ye karşı bir savaş eylemi başlatmakta, çekişmeyi ‘ilkel birlik’ haline getirmektedir. TTE tüm rakip kurguları kendi hikayesine (nihai üst-anlatı [metanarrative]) dahil ederek alternatif gerçeklik sistemlerini kendi mitosunun olumsuz işaretli bileşenlerine indirger: diğer gerçeklik programları Şeytani hale gelir, aldatma ve delüzyon güçleriyle ilişkilendirilir. TTE’nin gücü, kendi kurgusal statülerini reddeden kurgular aracılığıyla işler: anti-kurgular ve kurgu-dışı-olmayanlar. “İşte bu yüzden,” diyor Kaye, “kurgu Kontrol’e karşı mücadelede bir silah olabilir.”

TTE’de kurgu, metafiziksel bir ‘çerçeve’ tarafından güvenli bir şekilde içerilir ve kurgu ile onun dışında kalan şey arasındaki tüm teması profilaktik olarak sınırlandırır. Sözcüklerin ve işaretlerin büyülü işlevi hem şeytani olarak kınanır hem de delüzyoner olduğu ilan edilerek TTE’nin dilin büyüsel gücü üzerinde tekel kurması kolaylaştırılır (elbette kendi mitosunun büyülü bir etkisi olduğunu reddeder ve onu Hakikat’in basit bir temsili olarak sunar). Ancak TTE’nin kurgunun güvenli bir şekilde kontrol altına alındığına dair güveni, TTE karşıtı ajanların kurguyu gizli bir iletişim hattı ve gizli bir silah olarak kullanabileceği anlamına gelir: ‘o, bilgiyi kurgusal biçimde gizledi ve ifşa etti’ (WV 455).

Kaye’e göre bu, ‘hiperinançsal pratik için bir formül’dü. Diyagramlar, haritalar, soyut ilişkiler kümeleri, taktiksel oyunlar, bir kurgu hakkındaki bir kurguda, ham olarak karşılaşıldıkları kadar gerçektir, ancak bu tür semiyotik kaçak malların çoklu yerleştirmelere tabi tutulması, aksi takdirde yasaklanacak olan egemen gerçekliğin kodunu çözmek için bir malzeme trafiğine izin verir. Kurgu, kendisi ile dünya arasındaki teması engelleyen aşkınsal ekranlar gibi davranmak yerine, bir Çin kutusu gibi davranır – dünyaya büyülü müdahaleler için bir kap. Çerçeve hem kullanılır (gizleme için) hem de kırılır (kurgular gerçeklikteki değişiklikleri güçlendirir).

Hiperinançsal ajitasyon ‘pozitif inançsızlık’ üretirken – epistemolojik tereddütten ziyade pragmatik angajman adına herhangi bir gerçeklik çerçevesinin geçici hale getirilmesi – TTE inançtan beslenir. İşleyebilmesi için gerçekliği yöneten hikayeye inanılması gerekir ki bu aynı zamanda gerçekliği belirleyen bir kontrol programının varlığından şüphe edilmemesi ya da inanılmaması gerektiği anlamına gelir. TTE üstsel-anlatısı karşısındaki inandırıcılık, kaçınılmaz olarak Kontrol gibi varlıkların esaslı bir varoluşa sahip olduğunu kabul etmeyi reddetmekle birleşir. Bu nedenle, TTE’den çıkmak için tüm inançların sistematik olarak bir kenara bırakılması bir ön koşuldur. “Yalnızca inandıkları her şeyi geride bırakabilenler kaçmayı umabilir. (WL 116) Kaçış teknikleri suikastçı-büyücü Hasan Sabbah’ın inançsızlığına ulaşmaya bağlıdır: hiçbir şey doğru değildir, her şeye izin verilir. Kaye bir kez daha bunun ‘postmodern görecelilik’ten dikkatle ayırt edilmesi gerektiği konusunda uyarıda bulunur. Burroughs-Sabbah’ın ‘hiçbir şey doğru değildir’ anlayışı postmodernizmin ‘hiçbir şey gerçek değildir’ anlayışıyla bir tutulamaz. Tam tersine: hiçbir şey doğru değildir çünkü gerçekliğin tek, yetkili bir versiyonu yoktur – bunun yerine, gerçekliklerin bir fazlalığı, bir fazlalığı vardır. “Düşman’ın oyun planı sizi kendisinin var olmadığına ikna etmektir.” (WL 12)

Epizot

Kaye’in hikâyesi 1958 yazında, işvereni Peter Vysparov’un Paris’te okült araştırmalar yaparken William Burroughs ile tanışmasıyla başladı7. Bu tanışma sonucunda Kaye, aynı yılın 23 Aralık günü Vysparov’un New York’taki özel kütüphanesinde Burroughs ile tanıştırıldı.

Kamuya açık belgesel materyallerden Burroughs’un bu dönemde ağırlıklı olarak Paris ve Londra’da ikamet ettiği anlaşılmaktadır. Ccru ABD’ye herhangi bir gezi yapıldığına dair bir kanıt bulamamıştır, ancak biyografisi New York’a yapılan bir geziyi güvenle dışlamak için yeterince kapsamlı değildir. Bununla birlikte, 1958 kışından kısa bir süre sonra Burroughs’un şifreli bir şekilde vizyonlar, ‘paranormal fenomenler’, ikiziyle karşılaşma ve kesme teknikleriyle çalışma hakkında yazmaya başladığına şüphe yoktur8.

Burroughs kütüphanenin nadir okült eserlerden oluşan eşsiz koleksiyonunu karıştırırken, kendisini radikal, görünüşte anlaşılmaz bir zaman ve kimlik karmaşasına sürükleyen bir keşif yaptı. Tetikleyici, henüz yazmadığı bir metinle karşılaşmasıydı: ‘yaldızlı kenarlı taş baskıları olan eski bir resimli kitap, her resmin üzerinde soğan kağıdı, altın harflerle Madagaskar’ın Hayalet Lemurları’ (GLM 30). O sırada Kaptan Mission’ın aynı kitabı üç asır önce rehber olarak aldığını (zaten ‘eski’ olarak tanımlıyordu) bilmiyor olamazdı.

Sayfaları çevirirken, Burroughs anlık bir katatonik trans haline girdi. Kafası karışmış ve güçlükle ayakta durabilir halde çıktı. Kafa karışıklığına rağmen, garip bir alaycı tarafsızlıkla anormal olayı anlatmaya fazlasıyla istekliydi9. Kaye ne olduğunu anlayana kadar yirmi dokuz yıl geçecekti.

Burroughs, Kaye’e trans sırasında, sanki insan-olmayan hayalet bir arkadaşıyla sessiz bir iletişim kurmuş gibi hissettiğini, kendisini birkaç on yıl sonraki yaşlı bir adam olarak yaşamına götürdüğünü söyledi. ‘Sanki donmuş bir zaman boyutunun parçaları farkındalığa akıyormuş gibi, amansız bir kaderin ezici hissi’ altında ezilen Burroughs, Madagaskar’ın Hayalet Lemurları’nı yazdığını ‘hatırladı’ – ‘tam olarak yazmasa da’ ve yazı gereçleri arkaikti, tamamen başka bir yere ve zamana aitti.

İyileştikten sonra bile baskı hissi ‘yerçekiminin yeni bir boyutu’ gibi devam etti. Görü ona ‘Tek Tanrı’nın hapishane zihnine dair korkunç bir içgörü’ vermişti. Bu bilginin ‘tehlikeli’ olduğuna ve ‘güçlü kuvvetlerin kendisine karşı komplo kurduğuna’, ‘görünmez kardeşlerin şimdiki zamanı istila ettiğine’ ikna olmuştu (WV 220). Bu olay, insan hayvanının yabancı bir güç tarafından zaman içinde acımasızca kafeslendiğine dair zaten canlı olan izlenimini keskinleştirdi. Daha sonra bu olayı hatırlayarak şöyle yazacaktı: “Zaman bir insan ıstırabıdır; bir insan icadı değil, bir hapishanedir.” (GC 16-17)

Kaye’in olayları tanımlamasını destekleyen doğrudan tarihsel bir kanıt olmamasına rağmen, 1958’deki ‘olay’dan hemen sonraki dönem, Burroughs’un bu dönemdeki stratejilerinde ve meşguliyetlerinde bir dönüşüm olduğuna dair ikna edici semptomatik kanıtlar sunmaktadır. Burroughs’un yazıları, tek amacı önceden yazılmış olanın bağlarından kaçmak ve kaderden bir kaçışın haritasını çıkarmak olan deneysel tekniklerin kullanılmaya başlanmasıyla birlikte radikal bir yön değişikliğine uğradı. Gysin’in bu kesme ve katlamaların keşfindeki rolü iyi biliniyor, ancak Kaye’in hikayesi Burroughs’un 1958’in sonlarında bu yeni yöntemleri kullanmaya başlamasındaki özel aciliyeti açıklıyor. Kesmeler ve katlamalar, işlevi önceden kaydedilmiş evrenin temellerini yıkmak olan “yenilikçi zaman savaşı taktikleri”ydi10. “Kelime Çizgilerini makasla ya da sustalıyla tercih ettiğiniz gibi kesin …. Kelime Çizgileri sizi zamanda tutar…” (WV 270).

Burroughs’un bu teknikleri benimsemesi, Kaye’in Ccru’ya söylediğine göre, “zaman travmasının ilk etkilerinden biriydi (bu kadar gevşek bir şekilde konuşmaya izin verilirse)”. Doğal olarak Kaye, Burroughs’un Naked Lunch’tan sonraki kurgusunda ısrarlı bir tema olan önceden kayda karşı yoğun antipatisini Vysparov kütüphanesindeki deneyimlerine bağlıyor. Kütüphanedeki ‘kozmik ifşaat’ Burroughs’ta ‘o kadar derin bir korku’ yaratmıştır ki, hayatının geri kalanını ‘zamanın yönetim kurulu odalarından ve işkence bankalarından’ kaçış yolları planlamaya ve yaymaya adayacaktır (NE 33). Çok sonraları Burroughs ezici bir kaçınılmazlık hissinden, hayatın kötücül varlıklar tarafından önceden senaryolaştırıldığından bahsedecekti: “Geleceğin koruyucuları toplanır. Tahta Kitapların Koruyucuları: Mektoub, yazılmıştır. Ve değiştirilmesini istemiyorlar.” (GC 8)

Vysparov kütüphanesindeki olayın hemen ardından Burroughs, lemurlara karşı görünüşte rastlantısal bir bağlılığın ilk işaretlerini sergiledi ve bunun belirleyici sonuçlarının ortaya çıkması birkaç on yıl aldı.

Burroughs kendisini kimin yönettiğinden emin değildi, ‘başka birinin bedeninde, kimin kimi gözetlediğini kimsenin bilmediği bir casus’ gibiydi (WV xxviii). Hayatının sonuna kadar “İçindeki Şey’e, Çirkin Ruh’a karşı” (GC 48) mücadele etmiştir, ayrıca şunu belirtmiştir: “Sürekli bir ele geçirilme [possession: başka bir varlık tarafından sahiplenilme] tehdidiyle ve ele geçirilmekten, Kontrolden kaçma ihtiyacıyla yaşıyorum. (WV 94)

Kontrolden Kaçış

Burroughs’un mitolojisinde TTE, BE (Büyüsel Evren) tekelci güçler tarafından şiddetle devrildiğinde ortaya çıkar (WL 113). Büyülü Evren, ebediyen çatışma halinde olan birçok tanrı tarafından doldurulmuştur: üniter bir Hakikat olasılığı yoktur, çünkü gerçekliğin doğası, çıkarları radikal bir biçimde uzlaşmaz olan heterojen varlıklar tarafından sürekli olarak tartışılmaktadır. Tek tanrılı kurgunun ilksel Bir’den asi bir ayrılışı anlattığı yerde, Burroughs Bir’in Çok’a karşı bir savaş başlattığını anlatır:

‘Bunlar sıkıntılı zamanlardı. Tek Tanrı, Birçok Tanrı’yı yok etmeye ya da etkisiz hale getirmeye ve mutlak bir iktidar merkezi kurmaya çalışırken göklerde savaş vardı. Rahipler kendilerini bir tarafa ya da diğerine hizalıyorlardı. Devrim Güney’den yayılıyor, Doğu’dan ve Batı çöllerinden hareket ediyordu. (WL 101)

TTE ‘anti-büyüsel, otoriter, dogmatik, büyüsel evrene bağlı olanların ölümcül düşmanı, spontane, öngörülemez, canlıdır. Onların dayattığı evren ise kontrollü, öngörülebilir ve ölüdür. (WL 59) Böyle bir evren, tektanrıcı teolojinin çok aşina olduğu, her şeye kadir olma ve her şeyi bilmenin zorunlu olarak beraberinde getirdiği kasvetli paradokslara yol açar.

‘Tek Tanrı Evrenini düşünün: TTE. Ruh böylesine ölümcül bir çıkmazdan dehşet içinde geri çekilir. O her şeye kadir ve her şeyi bilendir. Her şeyi yapabildiği için hiçbir şey yapamaz, çünkü yapma eylemi karşıtlık gerektirir. O her şeyi bilir, bu yüzden öğreneceği hiçbir şey yoktur. Hiçbir yere gidemez, çünkü O zaten Kalküta’daki inek boku gibi her yerdedir. … TTE, O’nun kaydedici olduğu önceden kaydedilmiş bir evrendir. (WL 113)

Kaye’e göre Burroughs’un iktidar analizinin ‘önemsiz’ ideoloji eleştirisinden üstünlüğü, kontrol sistemleri ile zamansallık arasındaki ilişkiye tekrar tekrar vurgu yapmasından kaynaklanır. Burroughs empatiktir, takıntılıdır: “Zaman içinde kendiliğinden ve canlı olan her varlık eski bir şaka gibi solup ölecektir.” (WL 111) “Tüm kontrol makinelerinin temel çıkmazı şudur: Kontrolün, kontrolü uygulamak için zamana ihtiyacı vardır. (WV 339) TTE kontrol kodlamaları ideolojik manipülasyonun çok ötesine geçerek kozmik gerçeklik programlamasına varır, çünkü – sınırda – ‘Tek Tanrı Zaman’dır’ (WL 111). Kronolojik zaman varsayımı en temel düzeyde organizmanın içine yazılır, bilinçsizce gerçekleştirilen alışkanlık haline gelmiş davranışlarına senaryolaştırılır:

‘Zaman sona eren şeydir. Zaman, bilinçli bir yaratık tarafından deneyimlenen sınırlı zamandır. Zamanın bilincinde olan, yani Korzybski’nin nöro-kassal niyet davranışı olarak adlandırdığı ve bir bütün olarak çevreyle ilgili olarak zamana ayarlamalar yapan … Bir bitki güneşe doğru döner, gece hayvanı güneş batarken kıpırdanır… sıçar, işer, hareket eder, yer, sikişir, ölür. Kontrol neden insanlara ihtiyaç duyar? Kontrol’ün zamana ihtiyacı var. Kontrol’ün insan zamanına ihtiyacı var. Kontrol’ün sizin bokunuza işemenize acıya orgazma ölüme ihtiyacı var. (AP 17)

İktidar en etkili biçimde bilinçli zihni ikna ederek değil, deneyimlenebilecek şeyleri önceden sınırlandırarak işler. Kontrol, organizmanın en temel biyolojik süreçlerini zamansallık açısından biçimlendirerek, tüm insan deneyiminin zamana ait ve zaman içinde olmasını sağlar. İşte bu yüzden zaman insanlar için bir ‘hapishanedir’. ‘İnsan zaman içinde doğmuştur. Zaman içinde yaşar ve ölür. Nereye giderse gitsin zamanı da beraberinde götürür ve zamanı dayatır. (GC 17) Korzybski’nin insanı ‘zaman-bağlayıcı hayvan’ olarak tanımlaması Burroughs için çift anlamlıdır. Bir yandan, insanlar kendileri için zaman bağlayıcıdırlar: ‘yazı yoluyla bilgiyi herhangi bir süre boyunca diğer insanlar için erişilebilir kılabilirler’. (GC 66) Diğer yandan, insanlar kendilerini zamana bağlayarak duygulanımlarını ve algılarını kısıtlayan hapishanenin daha fazlasını inşa etmektedir. “Korzybski’nin sözleri Burroughs için kütüphanede korkunç yeni bir anlam kazandı,” diyor Kaye, “zaman bağlamanın gerçekte ne olduğunu gördü, zaten yazılmış olan tüm kitaplar sonsuza dek zamana bağlıydı.

Yazı geleneksel olarak ‘zaman bağlama’nın başlıca aracı olarak işlediğinden, Burroughs yeni yazma tekniklerinin zaman bağını çözeceğini, TTE’de ‘önceden gönderilmiş’ bir delik açacağını ve Uzay’ı açacağını düşündü. ‘Sözcük Çizgilerini makasla ya da sustalıyla tercih ettiğiniz gibi kesin ….Sözcük Çizgileri sizi zamanın içinde tutar… İç çizgileri kesin… Uzam’a doğru çizgiler oluşturun. (WV 270) Uzam, ampirik bir uzantı ya da aşkın bir verili olarak değil, en soyut anlamda, TTE’nin halihazırda yazılmış olanının kapsama alanının ötesinde uzanan sınırsız potansiyeller alanı olarak anlaşılmalıdır.

Kaye, “Burroughs’un yazdıklarının mümkün olan en yüksek riskleri içerdiğini görebilirsiniz,” diye yazdı. ‘Kozmik savaşı temsil etmiyor: zaten o savaşta bir silah. Ona karşı cephe alan güçlerin – ona karşı cephe alan çok sayıda güç var, bu gezegendeki etkilerini abartamazsınız – bu silahı etkisiz hale getirmeye çalışması şaşırtıcı değil. Eserlerinin fantezi, deneysel dada ya da herhangi bir şey olarak sınıflandırılması değil, oldukları gibi tanınmaları çok acil bir meseleydi: gerçekliği değiştirmeye yönelik teknolojiler.

Yarık

Burroughs neredeyse otuz yıl boyunca kaçınılmaz olandan kaçmaya çalışmıştı. Ancak 1980’lerin sonlarına doğru Kontrol Kompleksi’nin çökmeye başladığına ve Burroughs’un önceden kaydedilmiş kaderden kaçışını “Yarık” adını verdiği belirsiz bir kader uçurumuna yönlendirdiğine dair sayısız işaret vardır.

Kaye, Burroughs’un Yarık’la karşılaşmasını tarihlendirmeye yönelik her türlü girişimin temel bir yanılgı içerdiğini sürekli olarak savunmuştur. Bununla birlikte, bu ‘olay’a ilişkin kendi anlatısı, radikal bir geçiş dönemine işaret eden 1987 yılının önemini tekrar tekrar vurguluyordu: ‘spiral bir tapınağın’ ‘gözü’. İşte bu dönemde Vysparov kütüphanesindeki karanlık travma tüm gücüyle geri dönmüş, Burroughs’un rüyalarını ve yazılarını lemurların, Ölüler Diyarı’ndan gelen hayaletlerin vizyonlarıyla doyurmuştu.

1987 yılı Burroughs’un Duke Üniversitesi Lemur Koruma Merkezi’ni ziyaret ettiği ve antropoid olmayan primatlar ya da prosimiyenlerle ittifakını pekiştirdiği yıldır11. Burroughs bu yıl yazdığı The Western Lands’de şöyle der: “Yuvarlak kırmızı gözleri ve çıkıntılı küçük kırmızı diliyle Kara Lemur’u görünce yazar neredeyse acı veren bir haz duyuyor. (WL 248). En önemlisi, 1987 yılında Omni dergisinin Burroughs’un kısa öyküsü Madagaskar’ın Hayalet Lemurları’nı sipariş etmesi ve yayınlamasıdır; bu metin Burroughs’un tüm varlığını Lemuryen Zaman Savaşları Yarığı’na itmiştir.

Bir süre önce Kaye’in şüpheleri Burroughs’un kedilerine karşı giderek artan saplantılı tutumu nedeniyle uyanmıştı. Calico, Fletch, Ruski ve Spooner’a12 olan bağlılığı, kırkayaklara duyduğu içgüdüsel tiksintinin tam tersi olan derin bir biyolojik tepki sergiliyordu. Libidinal ‘kedi adama dönüşmesi’ (WV 506) aynı zamanda insan cinselliğinin işlevi, orgazm bağımlılığı ve Venüs komplosuyla ilgili giderek derinleşen bir hayal kırıklığını da izledi ve etkiledi.

Burroughs, The Cat Inside adlı denemesinde “Kediler, ölmekte olan bir türle son canlı bağlantım olabilir” (WV 506) diye yazmıştır. Kaye’e göre, evcil kedigillere yönelik bu yoğun bağlılığın, diğer birçok türün (“rakunlar, gelincikler, …” dahil) bir parçası olan “kedi ruhu” ya da “yaratık” ile yakın bir tanışıklık ile simgelenen daha temel bir akımın parçası olduğu açıktı. kokarcalar’ (CRN 244) ve ‘halka kuyruklu kedi lemurları’ (GC 3), sifaka lemuru … fare lemuru (GC 4) ve nihayetinde ‘nazik geyik lemuru’ (GC 18) gibi çok sayıda lemur çeşidi. Bu hayvanlar inisiyatik varlıklar, medyumlar ya da okült kapı bekçileri olarak Burroughs’u kayıp Lemuryen manzaralarına ve ikizi Kaptan Mission’a geri döndürdü.

Kaye, Mission’ı ‘sanki Burroughs temelde deneysel bir romancıymış gibi’ edebi bir avatar olarak ele alan tüm eleştirel açıklamaları oldukça küçümsüyordu. Burroughs ve Mission arasındaki ilişkinin yazar-karakter ilişkisi değil, daha ziyade “kesin ama bilişsel olarak sıkıntılı gerçekler” düğümüyle birbirine bağlanmış “anakronik çağdaşlar”13 ilişkisi olduğunu savunuyordu. Bu ‘gerçekler’ arasında hiçbiri, ortak insan mantığına Madagaskar’ın Hayalet Lemurları ile olan ortak ilişkilerinden daha iğrenç değildi.

Mission14 “Her yerde hükümetlerin zulmü altında acı çeken tüm insanlara sığınak sunuyoruz” (CRN 265) diye ilan etti. Bu açıklama, Kurul’un bakış açısına göre Mission’ın korsanlık kariyeri bile nispeten önemsiz bir ihlal olmasına rağmen, İktidarın düşmanca ilgisini uyandırmak için yeterliydi. Onların öncelikli endişesi ‘daha önemli bir tehlike’ idi… Kaptan Mission’ın lemurlarla olan sağlıksız ilgisi. (GLM 28).

“Mission ormanda lemurlarıyla giderek daha fazla zaman geçiriyordu” (GC 11) – kayıp bir kıtanın hayaletleri – zaman bozukluklarına ve spiral kalıplara kayıyordu. Lemurlar onun uyku ve rüya arkadaşları oldu. Bu ölü ve ölmekte olan tür aracılığıyla, kontrolden kaçmanın anahtarının Kadimlerle bağlantı kurarak inisiyatif – ya da ön inisiyatif – almak olduğunu keşfetti.

‘Lemur insanları Homo Sap’tan daha yaşlı, çok daha yaşlı. Yüz altmış milyon yıl öncesine, Madagaskar’ın Afrika anakarasından ayrıldığı zamana kadar uzanırlar. Psişik amfibiler olarak adlandırılabilirler – yani nefes almak için katı bir forma büründüklerinde sadece kısa süreler için görünürler, ancak bazıları bir seferde yıllarca görünmez durumda kalabilir. Düşünme ve hissetme biçimleri temelde bizimkinden farklıdır, zaman, sıra ve nedenselliğe yönelik değildir. Bu kavramları iğrenç ve anlaşılması zor bulurlar. (GLM 31).

Kurul, Mission’ın lemurlarla olan trafiğini, zaman efsunculuğu konusundaki deneylerini ve Burroughs ile olan anakronik ilişkisini tek bir tahammül edilemez tehdit olarak algıladı. ‘Önceden kaydedilmiş ve bu nedenle tamamen öngörülebilir bir evrende, en büyük günah önceden kaydedilmiş geleceği değiştirmeye yol açabilecek ön kaydı kurcalamaktır. Kaptan Mission bu günahtan suçludur.” (GLM 27)

“Şimdi bir bulmacada olduğu gibi daha fazla lemur ortaya çıkıyor. (GC 15) Lemurlar, Mission’ın Batı Lemurya15, ‘Lemur İnsanlarının Ülkesi’ (NE 98), Vahşi Batı olarak bildiği Madagaskar’ın ‘büyük kızıl adası’ (GC 116) olan Batı Topraklarının sakinleridir. Kaptan Mission Madagaskar adasında ‘lemur kelimesinin yerli dilde hayalet anlamına geldiğini’ (GC 2) keşfetmiştir – tıpkı eski Romalıların lemure’lerden, hortlaklardan ya da ölülerin gölgelerinden bahsettikleri gibi16.

Lemurlar tarafından birbirine bağlanan hayalet kıta Lemurya’daki ortak yolculuklarında Mission ve Burroughs, yaşamayan yerli halklarla ilişki kurarak ‘ölümsüzlüğü’ bulurlar. Kaye bu süreci anlatırken Burroughs’un 1987’de Duke Üniversitesi Lemur Merkezi’ne yaptığı ziyarete özellikle vurgu yapıyor. Burroughs’u Batı Lemurya ‘zaman cebi’yle tanıştıran bu lemur kolonisiydi (GC 15), tam da ‘Kaptan Mission zamanın engin akıntısına kapılmış bir şekilde gittikçe daha hızlı sürüklenirken. “Dışarı, aşağı, dışarı ve dışarı,” diye bir ses kafasının içinde tekrarlıyordu. (GC 17). Eğer zaman yolculuğu gerçekleşirse, her zaman gerçekleşir.

Kendisini geçitte, ‘antik taş yapının’ (GLM 28) içinde, ‘hayaleti, hayaleti’ (GLM 29) olan lemurla birlikte bir yazı masasında (‘hokka, tüy kalem, kalemler, parşömenle’ (GLM 29)) otururken bulur. Geçidi keşfetmek için yerli bir ilaç kullanır. Kim inşa etmiştir? Ne zaman? Hikâye ona hiyerogliflerle aktarılan, zamanın bozduğu bir imgelemle gelir. “Bir tüy kalem seçer” (GLM 29).

Metnin nereden geldiğini tarif etmek zor, ama işte orada: ‘kenarları yaldızlı eski bir resimli kitap. Madagaskar’ın Hayalet Lemurları’ (GLM 29); ‘yaldızlı kenarlı taşbaskıları olan eski bir resimli kitap, her resmin üzerinde soğan kağıdı, altın harflerle Madagaskar’ın Hayalet Lemurları’ (GLM 30). İmgelem, Mission ve Burroughs’un çakıştığı yerlerde yankılanır ya da üst üste biner, zaman dalgaları oluşturur. Yaratılış ve kayıt arasındaki ayrımı önceleyen, ‘insanın yeryüzünde görünmesinden önceye, zamanın başlangıcından önceye’ uzanan ortak bir tapınak yeniliği olan bir çağırma ya da çağırmayı kopyalarlar. (GC 15).

“Afrika’ya bağlandığında Madagaskar, gelecekteki hatlardan oluşan bir yarıkla kesilmiş düzensiz bir tümör gibi dışarı çıkan nihai kara parçasıydı; bu uzun yarık, insan vücudunu bölen yarık gibi geniş bir girinti gibiydi.” (GC 16)

Jeolojik zamandan aşkın zaman anomalisine sismik bir kayma olan Büyük Resim’e erişirken kendilerini 160 milyon yıl ileri fırlatılmış hissederler. Madagaskar adası Afrika anakarasından17 ayrılırken, zamanın diğer tarafında Batı Lemurya tekrar günümüze doğru sürüklenir. Lemurya kıtası uzak geleceğe doğru batar ve kızıl adayı mahsur kalmış lemur insanlarıyla birlikte karaya oturtur. ‘Zamanın olmadığı 160 milyon yılın anlamı nedir? Ve yiyecek arayan lemurlar için zaman ne anlama geliyor?” (GC 16-17)

Eşmerkezli kasılmalar spiral kütleyi ele geçirirken zaman kristalleşir. Yavaş Panik18 çağlarının derinliklerinden, kaos ve hızlandırılmış zaman tarafından biçimlendirilen ‘Yarık İnsanları’nın yüz altmış milyon yıl boyunca Bölünme’ye doğru parladığını görürler. Sen hangi taraftasın? Artık değiştirmek için çok geç. Ateşten bir perdeyle ayrılmışlar’. (GLM 31).

Madagaskar’ın Hayalet Lemurları, “vahşi, zamansız, özgür ve evcil, zamana bağlı, bağlı olan arasındaki bölünme” (GC 13) olan Yarık’a açılır; Yarık’ın bir tarafı “büyülü zamansız masumiyete sürüklenirken”, diğer tarafı “amansızca dile, zamana, alet kullanımına, silah kullanımına, savaşa, sömürüye ve köleliğe doğru ilerler.” (GC 49)

Sen hangi taraftasın?

Zaman katılaştıkça Kurul, Lemur halkına, çoktan geçmiş bir şansa, bir şans hayaletine, çoktan ölmüş bir şansa yaklaşır: ‘milyarda bir şansı olan ve kaybeden olabilirler’. (GC 18). Vahşileri yok edin. … ‘Mission, yüz altmış milyon yılda bir gerçekleşen bir şansın sonsuza dek kaybedildiğini biliyor’ (GC 21) ve Burroughs ‘yerleşim yerine dağılmış ölü lemurlar…’ (GC7)19 rüyalarından çığlık atarak uyanıyor.

Kaye’e göre ‘içerideki’ herkes kötü rüyaları biliyordu ve bunların gerçek bir yerden geldiğinden emindi. Diğer pek çok konuda olduğu gibi bu konuda da Kaye’in 1987’deki olayı yeniden kurgulayışı, sanki tamamen gerçeklere dayanan bir kayıt, hatta kutsal bir metinmiş gibi aktardığı Madagaskar’ın Hayalet Lemurları’na dayanıyordu. Bu yorumlayıcı duruşun Kurul tarafından oldukça geliştirildiğini, zira gerçek olmayan şeylerin gerçekliğine saygı duymanın, derinlemesine sanallaştırılmış ortamlarda, yani etkili soyutlamalar ve diğer hayalet şeylerle dolu alanlarda savaşırken elzem olduğunu açıkladı. Örneğin Kaye, Bradly Martin’in tamamen gerçek olduğunu düşünüyordu. Onu, görevi Rift’e erişim sağlayan ‘antik yapıyı’ mühürlemek olan, ‘Kurul’un bir temsilcisi olarak çalışan, tanımlanabilir çağdaş bir birey olarak tanımladı.

Kurul, Vysparov kütüphanesinde Madagaskar’ın Hayalet Lemurları’nın eski bir kopyasının bulunduğunu uzun zamandır biliyordu ve bu kopyanın üzerinde “Şimdi, 1987’de” (GLM 34) ibaresi yer alıyordu. Kitap 1789’dan beri orada kataloglanmıştı. Metin, radikal bir düzeltme gerektiren, kendi kendine itiraf edilmiş bir zaman abominasyonuydu. Sıra ve nedensellik gibi temel ilkeleri hiçe sayıyor, kendisini açıkça lemur insanlarıyla aynı hizaya getiriyordu.

Kurul’un ihtiyacı olan şey bir çıkmaz sokaktı. Burroughs bir dizi nedenden ötürü bariz bir seçimdi. Aktarımlara karşı duyarlı, kadın düşmanlığına ve memeli-şovenizmine yatkın, sosyal olarak marjinalleştirilmiş ve hurdalar aracılığıyla kontrol edilebilir biriydi. Kaye’in hatırladığına göre, 1987’de yayınlanacak olan ‘hikayenin’ ‘ufalanan bir hurdacının kendini marjinalleştiren kurguları arasında kaybolacağından’ emindiler.

Dışarıdan bakıldığında bu bir örtbas işlevi görüyordu ama İçeridekilerin çok daha önemli bir görevi vardı. Zaman Yasasını ve TTE’yi uygulama sorumluluğu onlara miras kalmıştı: Zaman çizgisinin bütünlüğünü korumak. Bu Büyük İş korkunç tavizler vermeyi gerektiriyordu. Kaye şu hermetik özdeyişe atıfta bulundu: Yasa’ya sıkı sıkıya itaat etmek ciddi ihlalleri mazur gösterir. “Beyaz Kronomansi’den bahsediyorlar” diye açıkladı, “kaçak zaman bozulmalarının kapalı döngüler içinde mühürlenmesi.”20 Mission’ın serbest bıraktığı şeyi Burroughs tekrar bağlamıştı. Kurul’a 1987’de böyle görünüyordu, çember görünüşe göre tamamlanmıştı.

Zamanın aşkınsal kapanışının gerçekleşmekte olduğundan emin olan Kurul, metni önseziye dayalı bir sezginin, bilgi için çıkarılabilecek bir kehanetin kaydı olarak benimsedi. Bu metin, TTE’nin nihai zaferini ve Lemuryen isyanının tamamen ortadan kaldırılmasını önceden haber vererek birincil zorunluluklarını ve temel doktrinlerini doğruluyordu. Mission bunu çok iyi anlamıştı: ‘Merhamet yok, uzlaşma mümkün değil. Bu yok etmeye yönelik bir savaştır. (GC 9)

Burroughs’un sonunu değiştireceği, ‘çıkmaz sokaklarının’ Batı Toprakları’na21 giden bir yol açacağı Kurul’un aklına hiç gelmemiş gibi görünüyor. Çoktan bitmiş olması gereken şeyler kıpırdanmaya devam etti. Sanki ölüm sonrası bir tesadüf ya da yaşam dışı bir etki girdap gibi kendini yeniden canlandırmıştı. Garip bir ikileşme meydana geldi. Burroughs buna Şansın Hayaleti adını verdi ve Eskilerin dönüşünü görünüşte zararsız kelimelerle maskeledi: “Dünya insanları sonunda ruh olarak kaynaklarına, küçük lemur insanlarına geri dönüyorlar…” (GC 54) Kurul’un hiç şüphesi yoktu – bu gerçek dehşete bir dönüştü.

Yine de Kaye, görecek gözleri olanlar için Madagaskar’ın Hayalet Lemurları’nın türbülanslı Lemurya hedefini en başından duyurduğunu ve son sözlerinin ‘dalgaların altında kaybolduğunu’ ısrarla vurgulamıştır (GLM 34).

Kaye’in Ccru’ya söylediği, üzerine aceleyle örümceksel bir el yazısıyla karaladığı ve zaten yaklaşmakta olan delilik dalgasını gösteren son sözleri, bu tatmin edici olmayan sonuçla tutarlıdır: ‘Zaman yarığının ötesinde, terminasyon kendini gizli bir spiral akıntının girdaplarıyla karıştırır.’

Notlar.

1. Ccru ‘William Kaye’ ile ilk kez 20 Mart 1999’da tanıştı. Bu ilk ve son yüz yüze görüşmemizde, Ccru ile iletişime geçme amacının hikayesinin ‘zamanın tahribatına karşı korunmasını’ sağlamak olduğunu belirtti. İroni hemen fark edilmemişti.

2. Yorumlarımızı, şüphelerimizi ve hikayesinin ayrıntılarını bu belgenin dipnotlarına kaydettik.

3. Bu öykü 1987 yılında Omni Magazine tarafından sipariş edilmiş ve yayınlanmıştır. Derginin koyduğu tek kısıtlama çok fazla seks olmamasıydı.

4. Kaye, bu iki metnin varlığının tesadüfe ya da intihale bağlanamayacağı konusunda kararlıydı, ancak gerekçesi zaman zaman belirsizdi ve Ccru için tam olarak ikna edici değildi. Kaye, British Museum, Smithsonian Enstitüsü ve birkaç özel koleksiyonun ilgili belgelere sahip olduğu konusunda bizi temin etmesine rağmen (her ne kadar inkar etseler de) Ccru, Mission’ın el yazısının, el yazmasının tanımlanması için bir temel oluşturmaya yetecek örneklerini bulamamıştır.

5. 5. Tüm zaman anomalilerinin titiz analizinin spiral bir yapıyı ortaya çıkardığı ‘spiral templex’ kavramı, R.E. Templeton’ın aşkın zaman yolculuğu üzerine Miskatonic derslerinde ayrıntılı olarak açıklanmıştır. Bu materyalin kısa bir özeti Ccru tarafından The Templeton Episode adıyla Digital Hyperstition, Abstract Culture cilt 4’te yayınlanmıştır.

6. Vysparov’un Aleistair Crowley’nin OTO’su ve Thelemik maji ile olan ilişkisi Atlantis Kara Büyüsü üzerine yazdığı tezden anlaşılmaktadır (Kingsport Press, 1949). Crowley ve Lovecraft’ın yazıları arasındaki bağlantılara dair araştırmaları Kenneth Grant’ın benzer yönelimli araştırmalarının habercisi gibi görünmektedir, ancak Grant’ın Cthulhu Kulübü sentezinden herhangi bir şekilde haberdar olduğuna inanmak için bir neden yoktur.

7. Kaye, açıklamayı reddettiği gerekçelerle, bu buluşmanın tesadüfi bir karşılaşma olmadığı ve bir şekilde Düzen [The Order] tarafından düzenlendiği konusunda ısrar etti.

8. Burroughs’un Ocak 1959 tarihli mektuplarına bakınız.

9. Kaye, hem Vysparov’un hem de Burroughs’un ‘mistik-aşkın doğa’ deneyimleri konusunda karşılıklı olarak açık sözlü olduklarını belirtmiştir. Bu açıklık okült bilimin hermetik ruhuna ters düşüyor gibi görünse de Kaye bunu ‘majisyenler arasında şaşırtıcı derecede yaygın’ olarak tanımlamıştır.

10. Burroughs kendi üretim yöntemlerini -kesme ve katlama- ondalık büyüklükler arasında bir geçiş olarak kodlanmış bir zaman yolculuğu teknolojisi olarak tanımlamıştır: “Birinci sayfayı alıp yüzüncü sayfanın içine katlıyorum – Ortaya çıkan bileşimi onuncu sayfa olarak ekliyorum – Okuyucu onuncu sayfayı okuduğunda zamanda ileriye doğru yüzüncü sayfaya ve zamanda geriye doğru birinci sayfaya geçiyor.” (WV 272).

11. Primatların iki alt takımı vardır: antropoidler (maymunlar, apeler ve insanlardan oluşur) ve Madagaskar lemurları, Asya lorisleri, Avustralya galgoları (veya bushbabies) ve Filipinler ve Endonezya’nın tarsiyerlerini içeren prosimiyenler. Prosimiyenler, antropoidlerden farklı ve onlardan daha eski bir evrim dalını oluşturur. Madagaskar dışında, antropoidlerin rekabeti tüm prosimianları gece varoluş biçimine itmiştir.

12. Burroughs’un kedi dostlarına olan bağlılığının boyutu, günlüklerine kaydettiği son sözleriyle kanıtlanmaktadır: ‘Hiçbir şey değildir. Yeterince bilgelik, deneyim – herhangi bir lanet şey – yok. Kutsal Kase yok. Nihai Satori yok, nihai çözüm yok. Sadece çatışma var. Çatışmayı çözebilecek tek şey sevgidir, Fletch ve Ruski’ye, Spooner ve Calico’ya hissettiğim gibi. Saf sevgi. Şimdiki ve geçmişteki kedilerim için hissettiklerim. (LW 253).

13. Ccru bu açıklamanın tam olarak ne anlama geldiğinden hiçbir zaman tam olarak emin olamadı. Kaye, Mission ve Burroughs’un aynı kişi olduğunu ve zaman içinde çözülemeyen gizemli bir ‘kişilik değişimi’ girdabına yakalandıklarını ima ediyor gibiydi.

14. Burroughs, Madagaskar’ın ‘lemurlar ve onların arasında nefes alan narin ruhlar için geniş bir sığınak…’ (GC 16) sağladığını yazar. Ekolojik ve siyasi sığınağın bu yakınlaşması Kaye’i büyülemiş ve birkaç kez Roget’s Thesaurus’taki sığınak sayısının 666 olduğunu belirtmiştir. Bu noktanın önemi Ccru’dan hâlâ büyük ölçüde kaçmaktadır.

15. Güney Asya ve Doğu Afrika’da bulunan kayaçlar, fosiller ve hayvan türleri arasındaki şaşırtıcı tutarlılıklar, 19. Yüzyıl paleontologları ve jeologlarını, şimdi ayrı olan iki bölgeyi bir zamanlar birbirine bağlayan kayıp bir kara kütlesini varsaymaya yöneltmiştir. Bu teori E. H. Haeckel (1834-1919) tarafından şiddetle desteklenmiş ve Lemur ile ilişkili türlerin Güney Afrika, Güney ve Güneydoğu Asya’daki dağılımını açıklamak için kullanılmıştır. Bu temelde, İngiliz Zoolog Phillip L Sclater (1829-1913) varsayımsal kıtaya Lemurya veya Lemurların Ülkesi adını vermiştir. Lemurlar, varsayımsal bir kıtanın kalıntıları ya da biyolojik kalıntıları olarak ele alınmaktadır: kayıp bir dünyanın yaşayan hayaletleri.

Ancak Haeckel’in Lemurya’ya yaptığı teorik yatırım bundan çok daha ileri gitmiştir. İcat edilen kıtanın insan ırkının muhtemel beşiği olduğunu öne sürmüş ve Darwinci ‘kayıp halka’ gizemine (fosil kayıtlarında insan öncesi türlerin hemen bulunmaması) bir çözüm getirdiğini düşünmüştür. Haeckel’e göre Lemurya, insanın asıl yurdu, ortadan kaybolmasıyla tüm izleri silinmiş olan ‘gerçek Cennet’ti. İnsan türünün biyolojik birliğinin o zamandan beri kaybolduğunu (on iki farklı türe ayrıldığını) düşünüyordu.

Bilimsel bir varsayım olarak Lemurya, bilimsel ilerleme tarafından gömülmüştür. Paleontologlar yeni bulgularla kayıp halka sorununu büyük ölçüde ortadan kaldırmakla kalmamış, Levha Tektoniği bilimi de ‘batık kıtalar’ kavramını kıtaların kayması kavramıyla değiştirmiştir.

Artık geleneksel rasyonalite tarafından bilimsel bir kurgu veya tesadüfi bir efsane olarak atlanan Lemurya, bir kez daha karanlık derinliklere gömülüyor.

16. 19. yüzyılın sonlarında Lemurya, tıpkı bilimsel kuzenleri gibi, onu ayrıntılı evrimsel ve ırksal teorilere dönüştüren okültistler tarafından hevesle ele geçirildi.

 Atlantis’in Dzyan Kitabı üzerine bir yorum olan The Secret Doctrine’nde H.P. Blavatsky Lemurya’yı kayıp kıtalar silsilesinin üçüncüsü olarak tanımlar. Ondan önce Polarea ve Hyperborea gelir ve onları Atlantis (Batı Lemurya’nın bir parçasından inşa edilmiştir) izler. Atlantis modern dünyadan hemen önce gelir ve iki kıta daha gelecektir. Teosofik ortodoksiye göre, bu tür her bir ‘kıta’ ruhani bir çağın coğrafi yönüdür ve yedi ‘Kök Irk’ dizisi için bir yuva sağlar. Her kayıp kıtanın adı hem o çağın baskın kök ırkının çekirdek bölgesini hem de o dönemdeki karasal kara kütlesinin genel dağılımını belirtmek için muğlak bir şekilde kullanılır (bu son açıdan kıtaların kaymasıyla tutarlı ve dolayısıyla orijinal bilimsel anlayıştan daha gelişmiş olarak bile görülebilir).

L. Sprague de Camp, Blavatsky’nin üçüncü kök ırkını, ‘ape-benzeri, hermafrodit yumurta yumurtlayan, bazıları dört kollu, bazıları kafalarının arkasında bir göze sahip olan ve çöküşlerine cinsiyeti keşfetmelerinin neden olduğu Lemuryalılar’ olarak tanımlar. Okültistler arasında Lemuryalıların arka gözünün insan epifiz bezi olarak varlığını sürdürdüğü konusunda geniş bir fikir birliği vardır.

W. Scott Elliot, Lemuryalıların “topukları o kadar dışarı çıkmış kocaman ayakları vardı ki, ileri doğru olduğu kadar geriye doğru da rahatlıkla yürüyebiliyorlardı” diye eklemektedir. Onun anlattığına göre Lemuryalılar dördüncü alt ırk döneminde cinsiyeti keşfetmiş, hayvanlarla çiftleşerek büyük maymunları üretmişlerdir. Bu davranış, Lemuryalılara enkarne olması gereken ama artık bunu reddeden aşkın ruhları ya da ‘Lhas’ları tiksindirmiştir. Venüslüler Lhas’ların yerini almaya gönüllü oldular ve Lemuryalılara çeşitli sırları (metalürji, dokuma ve tarım da dahil olmak üzere) öğrettiler.

Rudolf Steiner da Lemuryalılardan etkilenmiş ve Atlantis ve Lemurya adlı eserinde şunları söylemiştir: “Bu Kök Irk bir bütün olarak henüz hafızasını geliştirmemişti. ‘Lemuryalı doğuştan bir sihirbazdı’, bedeni daha az katı, plastik ve ‘huzursuzdu’.

 Daha yakın zamanlarda Lemurya, Albay James Churchward’ın kayıp pasifik kıtası Mu ile giderek daha fazla birleşmiş ve modern Kaliforniya’nın bazı kısımları bile ona asimile edilene kadar sürekli doğuya doğru sürüklenmiştir.

Blavatsky, Lemurya isminin kaynağı olarak Sclater’ı gösterse de, Lemurya’nın ölüler diyarı ya da Batı Toprakları için kullanılan bir isim olduğu onun ya da okültist arkadaşlarının dikkatinden kaçmış olamaz. Lemur kelimesi Latince lemure’den türetilmiştir, kelimenin tam anlamıyla: ölülerin gölgesi. Romalılar lemurları Mayıs ayında düzenlenen bir festivalle kutsanan vampir-hayaletler olarak düşünmüşlerdir. Bu bağlamda Eliphas Levi (Büyü Tarihi’nde) ‘Larvalar ve lemurlar, yaşamış bedenlerin ve henüz gelmemiş olanların gölgeli imgeleri, bu buharlardan sayısızca çıkar…’ diye yazar.

17. Mevcut bilimsel uzlaşıya göre Burroughs’un 160 milyon yıl rakamı abartılıdır. Yine de Burroughs’un jeolojik hikâyesi, kıtasal çöküşe atıfta bulunmayan, tanınabilir derecede modern bir hikâyedir. Ancak Lemurya hipotezinin çöküşüyle birlikte Madagaskar’daki lemurların varlığı şaşırtıcı hale gelmektedir. Lemurlar sadece 55 milyon yaşındayken, Madagaskar’ın Afrika anakarasından 120 milyon yıl önce koptuğu düşünülmektedir.

18. Burroughs Mission için şöyle der: “Kendisi Panik’in, insanın her şeyden çok korktuğu bilginin, yani kökeninin hakikatinin elçisiydi. (GC 3)

19. Burroughs, lemur taahhütleri güçlendikçe Beyaz Büyülü yörüngeden çıkar – Kurul için Lemur koruma davasına (Lemur Koruma Fonu) verdiği destek son ve tahammül edilemez bir provokasyon olmalıdır.

20. ‘Kapalı zaman benzeri eğrilerin’ fiziksel anlayışı, geçmişi olduğu gibi yapmak için gelecekten gelen bir nedenselliğe başvurur. Her şeyin olması gerektiği gibi ortaya çıkması için çalışırlar. Eğer doğanın ‘izin verdiği’ tek zaman yolculuğu türü buysa, o zaman bunu sürdürmek için bir yasaya ihtiyaç duyulmaması gerekir (‘büyükanneyi öldürme’ gibi). Ancak Kurul’un titiz zaman yasası politikaları, ‘zamanın uygulanması’ sorununun aslında çok daha karmaşık olduğunu göstermektedir.

21. ‘Batı Topraklarına giden yol, tanımı gereği dünyanın en tehlikeli yoludur, çünkü Ölümün ötesine, Korku ve Tehlikenin temel Tanrı standardının ötesine bir yolculuktur. Dünyadaki en sıkı korunan yoldur, çünkü diğer tüm armağanlardan üstün olan armağana erişim sağlar: Ölümsüzlük. (WL 124)

[AP] Ah Pook is Here.
[CR] Cities of the Red Night. Picador: New York. 1981
[DF] Dead Fingers Talk. Tandem: London. 1970
[GC] Ghost of Chance. High Risk Books: New York. 1991
[GLM] The Ghost Lemurs of Madagascar, Apr. 1987 [Omni]. Omni Visions One. Ed. Ellen Datlow. Omni Books: North Carolina. 1993
[LW] Last Words, The Final Journals of William S. Burroughs. Grove Press: New York. 2000
[LWB] Letters of William Buroughs. Viking: New York. 1993
[NE] Nova Express. Grove Press, inc.: New York.1965 …
[WL] The Western Lands. Penguin Books: New York. 1988
[WV] Word Virus: The William S Burroughs Reader. (eds. James Grauerholz and Ira Silverberg). Grove Press: New York. 1998

Çeviri: Konzept


Posted

in

by

Tags:

WordPress.com ile böyle bir site tasarlayın
Başlayın