‘Şirinlik hiçbir yargıyı umursamaz ve iktidarı çileden çıkarır’: Maya B. Kronic ve Amy Ireland ile söyleşi – Clarice Pelotas

Öncelikle Maya ve Amy’ye bu söyleşiyi yapmayı kabul ettikleri için teşekkür etmek istiyorum. Brezilya’da akselerasyon konusunda çevrilmiş materyal sıkıntısı yaşıyoruz ancak konuya olan ilgimiz giderek artıyor.

MBK: Bize sorduğunuz için teşekkürler! Şirin Akselerasyonizm’de ısrarla vurguladığımız bir şey de akselerasyonizmlerin çoğul olduğu ve her birinin yerel bir dizi karşılaşma, arzu, dürtü ve sapkınlıktan kaynaklandığıdır…. Brezilya’da akselerasyonizmin ne tür biçimler aldığını görmek bizi heyecanlandırıyor. Urbanomic’in Fernando Zalamea ile yaptığı çalışma, Alberto Rangel’in Inferno Verde kitabının yakın zamanda yaptığımız çevirisi ve Éric Alliez’in Ernesto Neto üzerine yazdığı kitap (Organsız Beden, İmgesiz Beden) sayesinde Latin Amerika ülkelerinin modernlikle çok tekil bir ilişkisi olduğunu öğrendik. Zalamea onları ‘doğal olarak karışıma ve melezleşmeye yatkın — Fernando Ortiz Fernández’in ‘Kültürlerarası’ dediği — bir sınır bölgesi ve ‘gnoseolojik salınımların ve yaratıcı geçişlerin ayrıcalıklı bir alanı’ olarak tasvir ediyor. Belki de antrofagus bir akselerasyon ummalıyızdır…?

1. Önce bir tanıtım yapmak ister misiniz? Kim olduğunuz, çalışmalarınız, kitap fikrinin nasıl ortaya çıktığı hakkında vs.

AI: Maya ile ilk kez 2014 yılında Londra’da #Accelerate: The Accelerationist Reader kitabının lansmanında tanıştım. Gilles Châtelet’nin To Live and Think like Pigs kitabı hakkında konuştuk, Maya bir DJ seti yaptı ve gecenin sonunda bana üzüm aromalı bir gummy verdiler. Gerçekten utangaç ve şirin olduklarını ve bir felsefe yayıncısının nasıl olacağını hayal ettiğimden tamamen farklı olduklarını düşündüm. Çok geçmeden, o sıralarda Google’ın artık kullanılmayan Circles platformunda devam eden ve sonunda Helen Hester, Diann Bauer, Patricia Reed ve Lucca Fraser ile tanışmama neden olan gizli sol akselerasyonist sohbetine davet edildim. Londra’dan tanıdığım Katrina Burch ile birlikte Laboria Cuboniks’i kurduk ve büyük ölçüde sol akselerasyonizmin maskülinist olmakla ve kadınları dışlamakla eleştirilmesine yanıt olarak Xenofeminism: A Politics for Alienation’ı (‘Xenofeminist manifesto’yu) yazdık. Xenofeminist manifesto hem bu yanlış anlamayı (ne de olsa hepimiz içindeydik!) hem de sol akselerasyonizmin prometheanizm ve evrenselcilik gibi Aydınlanma fikirlerini benimsemesinin onu özünde anti-feminist yaptığı iddiasını çürütme girişimidir ve sol akselerasyonizme queer ve feminist bir bakış açısından dostane bir eleştiri getirmektedir (bizden bir iki şey öğrenebileceklerini düşündük). Sonuç olarak, Xenofeminist manifesto feminist düşünce tarihinde gerçekten ilginç bir yere sahiptir. Akıl ve evrenselcilik, geleneksel politikaların eleştirisi, teknoloji ve epistemolojiye duyulan olumlu ilgi genellikle feminizm dostu uğraşlar olarak görülmez. Rosa Maria Rodriguez Magda ve Fernando Zalamea’nın transmodernite üzerine çalışmalarına bağlayarak sol akselerasyonizmdeki evrenselci düşüncenin çoğunu alttan alta incelttik ve bu bana göre yaptığımız şeyin en ilginç ve en az takdir edilen yönüdür. Bununla birlikte, ben kalben bir siberfeministim ve Laboria Cuboniks’in Xenofeminist manifestoda yazdıklarının çoğu benim için biraz fazla rasyonalist ve devletçiydi. Nick Land’in çalışmalarını da seviyorum, ki bu onun felsefesinin feminist yönünü göremeyen pek çok Xenofeminism okuru için bu büyük bir sorundu. Şirin Akselerasyonizm, Xenofeminist manifesto için çok önemli olan queer ve feminist özlemlerin bir devamı gibi geliyor, ancak kendi felsefemle çok daha tutarlı bir şekilde. Belki de bunun nedeni kökeninin oldukça kişisel olmasıdır.

Şirin Akselerasyonizm bizi şaşırttı. Maya ve ben 2014’ten beri, çoğunlukla mesajlaşma uygulamaları üzerinden bir arkadaşlık sürdürüyorduk, çünkü ben Avustralya’da, Maya ise İngiltere’de yaşıyordu. Ancak 2019’un sonunda ikimiz için de eş zamanlı olarak garip bir şey oldu ve birdenbire en iyi arkadaştan daha fazlası olduğumuzu fark ettik. Bunu birbirimize itiraf etmemiz biraz zaman aldı ama aşıktık ve aşık olmak ikimiz için de büyük bir yaratıcılık patlamasıyla birlikte geldi — şirin şeytanlar tarafından ele geçirilmek gibiydi. Bunun çocuklarından biri, daha önceki karanlık ve uğursuz terminatör derilerimizden sıyrılıp nasıl ‘şirin akselerasyonizm uzmanları’ haline geldiğimize dair bir şakaydı. 2020’nin başlarında Melbourne’da bir webzine/sanat dergisi olan Minority Report’a sayılarından biri için şirin akselerasyonizm üzerine bir metin yazacağımıza söz verdik, ancak her nasılsa üç yıl geçti ve şirin akselerasyonizmin tam olarak ne olduğunu titiz ve felsefi bir şekilde net bir şekilde belirleyip ifade edemedik. Sanırım bunun nedeni, bunu çok yakından ve yoğun bir şekilde yaşıyor olmamız ve geri adım atıp neler olup bittiğine dair bir değerlendirme yapma imkanımızın olmamasıydı. Öngörülemeyen aşık olma olayının her ikimizin de hayatını alt üst etmesinin ve bizi tamamen yersiz yurtsuz bırakmasının yanı sıra, Maya cinsiyetlerini keşfediyor ve şirinlikle çok somut ve duyusal bir şekilde deneyler yapıyordu. Felsefe yaşanmadığı sürece bir hiçtir! Ancak her akselerasyonizm gibi şirin akselerasyonizm de aşkınsal bir felsefe olduğu için, sadece ampirik ya da kişisel deneyimler hakkında yazmak yeterli değildir; bu deneyimi mümkün kılan koşulların ne olduğunu anlamanız gerekir. Bu nedenle, geri adım atıp ikimizi de tamamen saran kesip biçme sürecinin ardında yatan mekanizmaları teorileştirmeden önce, temelsizleştirme kaosunun dinmesini ve tüm parıltının yatışmasını beklememiz gerekti.

MBK: Evet, uzun bir süre boyunca bu şeyin tam olarak ne olduğu belli değildi; başından beri aynı anda hem aptalca bir şaka hem de genişliğini henüz ölçemediğimiz tamamen ciddi bir düşünceydi. Dolayısıyla bir aciliyet vardı, ama aynı zamanda bir şekilde, bir noktada, eğer olmasına izin verirsek, bundan bir şey çıkacağına dair bir kesinlik de vardı.

Daha sonra 2023’te Krakow’daki Unsound’da görsel-işitsel bir sunum yapmak üzere davet edildik ve bunun için metnin bir versiyonunu derledik; ne yazık ki Amy’nin vize sorunları olduğu için bunu tek başıma gerçekleştirdim. Kitap ancak son dakikada, çok sayıda yeni araştırma yaptığımız, felsefi koordinatları belirlediğimiz, metni son haline getirdiğimiz ve kapsamlı son notları yazdığımız çok telaşlı birkaç ay boyunca ortaya çıktı. Ana metni olabildiğince akıcı, kısa ve tatlı tutmaya çalıştık. Metin, 2020’deki ilk patlamaya kadar uzanan bölümler içeriyor. Son notlar ise onun geç keşfedilmiş bilinçaltı. Bunlar temelde ne yaptığımızı anlamaya çalışmamız, arka planı doldurmamız ve geçmişte yazdığımız işlerle ilgili her türlü beklenmedik bağlantıyı tespit etmemizdir.

Amy için olduğu gibi benim için de bu kitap, sayısız kesintiden sonra bir şeyin devamı gibi hissettiriyor — 2007’den beri Urbanomic’i yönetiyorum, başkalarının çalışmalarını düzenliyor ve tanıtıyorum ve kendi pozisyonlarımı formüle etmek için çok az zamanım varken çeşitli düşünce akımlarının geliştiğini ve değiştiğini görüyorum. Ancak gerçek düşünme bir karşılaşma gerektirir; sizi farklı düşünmeye zorlayan bir şey olduğunda ortaya çıkar. Tüm ‘endüstri’ deneyimimin sadece doğrulamaya yaradığı bazı felsefi takıntılarımı yeniden formüle etmek ve sanatçı Pamela Rosenkranz tarafından Venedik Bienali projesi Our Product için sipariş edilen 2017 tarihli ‘Hyperplastic Supernormal’ adlı makalede ana hatlarını çizmeye başladığım bazı düşünce çizgilerini genişletmek için bundan faydalandım.

İkimizin ‘arasında’ yazılmış bir kitap olarak Şirin Akselerasyonizm kaçınılmaz olarak ikimizin de tek başına yazacağından farklı bir şey oldu ve bir araya gelmemizin ürettiği artı değeri ifade etti. Aynı zamanda bizi yazma biçimlerimizin ilginç tamamlayıcılığı konusunda da uyardı. Amy her zaman bir bütün olarak metnin şekli hakkında genel bir fikre sahip olarak başlamak isterken, ben her zaman tanımlamaya çalıştığım küçük duyusal ipuçlarından yola çıkıyorum çünkü yazmam gereken bir şey içerdiklerini belli belirsiz hissediyorum. Yani ikimiz bir araya geldiğimizde, ortada buluştuğumuzda mikrohislerden megakavramlara kadar tüm ölçeklerde tam bir doygunluğa ulaşmış oluyoruz!

Nihayetinde, Şirin Akselerasyonizm bir şeylerin hazır olduklarında gelmelerine izin verme konusunda bir nesne dersi oldu (her ne kadar her zaman o kadar sabırlı olmasam da!). On yılı aşkın bir süredir kültürel radarda olmasına rağmen, dünyada hepimizin boyun eğdiği, ancak henüz tam olarak kabullenemediğimiz önemli, meraklı bir şey olarak Şirin’e olan ilginin genel olarak arttığı bir anda yayınlandı.

2. Akselerasyon ve Akselerasyonizm için şirin olan nedir ve potansiyeli nedir?

MBK: Akselerasyonizmi genel olarak, teknokapitalist modernitenin önceki tüm insani sosyal oluşumlara indirgenemez olduğu, ‘dışarıdan’ geldiği ve kendi zamanlarında ‘anlamlandırılamayan’ büyük ölçüde öngörülemez etkilere sahip olduğu bir duruş olarak tanımlayabiliriz. Akselerasyonizm, toplumda, insan kimliğinde ve tarihsel kesinlikte ortaya çıkan bozulmaları doğaya, insanlığa, geleneğe ya da sosyal düzene yönelik bir tehdit olarak değil, ‘insan’ ve ona eşlik eden kategorilerin geçmişte dayatmaya hizmet ettiği tüm konservatizm, dışlama ve şovenizmden kurtuluşun bir vektörü olarak görür.

Dolayısıyla akselerasyonizm, bu sürecin en dönüştürücü yönleri olarak hissettiği her şeyi hem bir çalışma nesnesi hem de geçmişin kesinliklerine itaat etmeyecek bir geleceğin ortaya çıkışına katılım fırsatı olarak benimser. Dönüşüm vektörlerini mevcut deneyim ufkunun ötesinde yer alan sorunlu konfigürasyonlara doğru tahmin eder, ardından bu konfigürasyonları üretici güçler olarak bugüne geri nakleder (bir tür bilim kurgu ya da ‘hiperinanç’ olarak bilinen şey). Bunu yaparken de akselerasyonizm, kendisini herhangi bir sonluluğu olmayan, ancak bilinen tüm koordinatların dışına işaret eden eğilimlerin yoğunlaşması için bir makine parçası haline getirmeye çalışır.

Amy’nin de söylediği gibi, Şirin Akselerasyonizm’in kökeni ‘kişisel’ yaşamlarımızın belirli bir döneminde bizi ele geçirdiğini hissettiğimiz şeyin şeklini düşünme çabalarımıza dayansa da, bu bizim için de hemen felsefi bir sorun haline geldi ve sonunda bizi şirin olmaya karşı koyamama durumumuzdan daha geniş bir kültürel güç olarak Şirin sorusuna götürdü. Şirin’in insan kültürünün henüz kavrayamadığımız bir şeyle etkileşime girdiği ve onun tarafından değiştirildiği bu yoğun noktalardan biri olduğuna karar verdik. Ve Şirin’in etrafımızda nasıl akselere olduğunu, yoğunlaştığını gördük. Görünüşe göre her yerde, hayatımızın tüm yönlerine sızıyor, bazen tamamen uyumsuz, önceki kültürel normlarla tamamen çelişen şekillerde. Bu nereden geliyor? Ne istiyor? Hatta tekil bir ‘o’ var mı? Elbette şirinlik bir dereceye kadar yirmi birinci yüzyılın öne çıkan estetik ve ticari eğilimlerinden biri ve meta satmak için istismar ediliyor. Elbette, ona karşı duyarlılığımız evrimsel zorunlulukların ürünü gibi görünüyor. Yine de, insanların çaresizce şirinliğin daha da keskin biçimlerini üretmeye zorlandıkları, hatta bunun için kendi bedenlerini malzeme olarak kullandıkları kesici (ya da kesici) ucunda, tuhaf yeni arzu mutasyonları, ne Doğaya ne de Sermayeye hizmet ediyor gibi görünen yeni yaşam biçimleri ortaya çıkıyor.

Elbette, şirinlik ve onun çeşitli özellikleri ve paradoksları üzerine zaten çok şey yazılmıştı. Ancak, ampirik gözlemler toplamak veya kültürel teori girişimlerinde bulunmak yerine, Şirin’in neler yapabileceğini henüz bilmediğimiz varsayımından yola çıkarak, bu özellikleri insanlarla etkileşime giren ve onları benzeri görülmemiş şekillerde dönüştüren bir varlığa bakış olarak görebildik. Bu Şey’in en soyut haliyle aşkın bir portresini üretmeye çalışıyoruz. Şirin’in ‘paradokslarına’ gelince, ya bunlar sadece mevcut kültürel kısıtlamalarımızın kısıtlı bakış açısından paradokslarsa? Örneğin ‘şirin agresyon’ — bir şeyi çok sevdiğinizde onu sıkarak öldürmek istersiniz — ‘karşıt’ ikili cinsiyetlerle ilişkilendirilen agresif ve özenli davranışların imkansız bir kombinasyonunu ifade ediyor gibi görünüyor, ancak belki de Şirin’in mevcut sosyo-psikolojik koşullarımızın dışında bir perspektiften sorguladığı şey bu ikilik ve bu imkansızlıktır.

Dolayısıyla, şirin hale gelme ile kendi karşılaşmamızla birlikte, felsefi bir yaklaşım — özellikle de aşkın felsefenin bir mutasyonu olan akselerasyonizm yoluyla bir yaklaşım — Şirin’i farklı bir şekilde düşünmemizi sağladı. İncelediğimiz ‘semptomlar’ arasında özne ile nesne ve ikili cinsiyet rolleri arasında tersine çevrilebilirlik ve nihayetinde bunların çözülmesine yol açması, cinsellik ile sosyal yeniden üretim arasındaki ilişkinin yeniden biçimlendirilmesi, libidinal yatırımların parçalanması, soyut duyusal tetikleyicilerin kolektif olarak yoğunlaşması yer alıyor; ve belki de daha geniş bir siyasi bakış açısından en önemlisi, pasifliğin ve boyun eğmenin gücünün yeniden değerlendirilmesi ve sabit kimliğin savunulması ve ‘utanç verici’ ve ‘utanç verici’ davranış ve etkilerden kaçınılması üzerindeki her türlü maskülenist kısıtlamadan vazgeçilmesi… . Bu belirtilerin hepsi bize garip bir şekilde tanıdık geldi. Çaresizce aşık olmanın kontrol edilemeyen sürecinin tüm önemli yönlerinin Şirin’in alt programları olduğu ortaya çıktı. Ve her iki süreç de zamansal olarak anormaldir: sadece anastrofik olarak (‘geriye doğru’ nedensellik yoluyla) anlam kazanabilirler.

3. Bu durum zenofeminizm ile nasıl bir diyalog kuruyor?

AI: Zenofeminizm gibi şirin/aks [cute/acc] da hümanizmi ve biyolojik determinizmi reddeder; teknoloji ve sentetik olanla yoğun bir şekilde müttefiktir; dijital ve maddi olanı ayrı, birbirine karşıt alanlar olarak değil, bir taraftaki gelişmelerin diğer tarafta değişikliklere yol açtığı (ve tersi) karmaşık bir geri bildirim döngüsünün ayrılmaz bileşenleri olarak anlar; sosyal ve bedensel değişimin arkasındaki itici gücü özünde kolektif olarak görür. Hem zenofeminizm hem de şirin/aks ‘yabancı bir geleceğe’, önceden bilinemeyecek bir hedefe yönelmiştir (Maya’nın yukarıda genel olarak akselerasyonizm hakkında söylediği gibi, her ikisi de ‘herhangi bir sonluluğu olmayan, ancak bilinen tüm koordinatların dışına işaret eden eğilimlerin yoğunlaşmasını’ aramaktadır), ancak bu yabancı geleceğe doğru hareket etme araçları çok, çok farklıdır.

Zenofeminizmin aksine şirin/aks, faili olarak (kolektif ya da başka türlü) iradeci bir politik özne ortaya koymaz, bu da bence onu daha çok klasik bir akselerasyonizm felsefesi haline getirir ve bu da zenofeminizmi bu kadar farklı kılan akıl, evrenselcilik, normatiflik, hegemonya gibi fikirleri gerçekten kullanmadığı anlamına gelir. Şirin/aks’da öznenin oynadığı rol aktif bir pasifliktir: bu, kendi başına gelenler de dahil olmak üzere ilginç şeylerin olmasına izin verecek kadar güçlü olmakla ilgilidir (sezgisel olarak, bunu yapmak için ‘güçlü’ olmanız gerekir, çünkü direnmek her zaman daha basit ve daha kabul edilebilirdir), oysa zenofeminizmin kolektif öznesi, tıpkı sol akselerasyonizmin promethean öznesi gibi, kendisini tarihe aktif olarak siyasi bir irade empoze etme yeteneğine sahip olarak görür. Politik eylem arzusu kolaylıkla bir babaya ihtiyaç duymaya ya da baba olmaya dönüşebilir — Deleuze ve Guattari’nin Anti-Oedipus’ta bunun nasıl gerçekleştiğine dair analizi her zaman olduğu gibi bugün de geçerlidir — ve bence zenofeminist manifesto bazen buna yenik düşer (sol akselerasyonizmden bahsetmiyorum bile!): okuyucularına durmaksızın ne yapmaları ‘gerektiğini’ söyler.

Bu, zenofeminist manifesto hakkında her zaman rahatsız edici bulduğum bir şeydi. Yazdıklarıma dönüp baktığımda, özellikle iki metnin Zenofeminism: A Politics for Alienation’ın ardından Şirin Akselerasyonizm’de ortaya çıkan pasif öznenin formüle edilmesinde temel rol oynadığını görüyorum. Bunlardan ilki Mikkel Bindslev’in Shanghai Frequencies (2020) kitabına yaptığım katkı, özellikle de zenofeminist manifestonun bir tür uzun süreli travmatik canlandırma çalışması olan ‘Zigzaglar’ başlıklı bölüm; ikincisi ise Gruppo di Nun’un Revolutionary Demonology (2023) kitabı için yazdığım sonsöz olan ‘The Asymmetry of Love’. Her ikisi de ksenofeminizmin evrenselci ‘hiç kimse’ gönüllülüğüne önce doğrudan, sonra da dolaylı olarak eleştirel bir yanıt olarak aktif pasiflik biçimlerini araştırıyor. VNS Matrix’in ‘Big Daddy Mainframe’ine (1991 tarihli ’21. Yüzyıl için Siberfeminist Manifesto’dan) bir saygı duruşu olarak, Şirin Akselerasyonizm’in kavramsal kişiliklerinden ve temel antagonistlerinden biri Babacık Admin’dir. Şirin açıkça Babacık-karşıtıdır.

Son olarak, her ikisi de transfeminist manifestolardır (diğer şeylerin yanı sıra) ve şirin akselerasyonizm, zenofeminist manifestonun ontolojik natüralizmiyle çelişmese de, bence çok daha eksiksiz formüle edilmiş seks, cinsiyet ve beden teorileri içerir.

4. Kitap şirin olanın bir tür libidinal ekonomisinin izini sürmeyi mi amaçlıyor? Şirinlikte libidinal bir içerik var mıdır?

MBK: Elbette, başka ne olabilir ki? Kitapta Şirin’in üç devresini tanımlıyoruz. Bunlar, Şirin’in tarih içinde ‘keşfedilmesi’ ve önce doğal evrim, sonra kapitalist ekonomi ve daha sonra da ‘postmodern’ ağa bağlı kültürün mikro-devreleri içinde aşamalı olarak belirlenmesiyle ortaya çıkan libidinal birleşimlerdir. (Ayrıca yapay zeka ile ilgili olarak potansiyel bir dördüncü devreyi de tartışıyoruz). Bu devreler arzunun, yeni sosyal oluşumların, üretim araçlarının ve ekonominin Şirin’in yoğunlaşmasına nasıl katıldığını açıklar, ancak her devrenin sınırları, fren mekanizmaları ve Şirin’in başka bir yere kaçmasına izin veren kaçış hatları da vardır — yeni bir devre. Bizim modelimiz kesinlikle Deleuze ve Guattari’nin Anti-Oedipus’unun modelidir: sözde kişisel libidinal yatırımların sosyal, teknolojik ve ekonomik alanlarla makinemsi içkinliği.

AI: Şirin akselerasyonizm temelde libidinal bir felsefe olsa da, bu onun bilinçli, bireyselleştirilmiş arzularla ilgili olduğu anlamına gelmez. Bu, daha önce şirinliğin pasif öznesi hakkında söylediklerimle bağlantılıdır. Şirin’in failliği feminenleştirilmiş bir arzu fikrine aittir – egodan ve ‘ben’in inşasından önce gelen, arzulama sürecine ancak son anda dahil olan, kendisini başından beri fail olarak görse bile arzu. ‘Ben’ aynı zamanda ‘bir şeylerin olmasını engelleyen’ parçadır (kitaptan alıntılamak gerekirse). Bu siberfemininist bir noktadır: ‘Ben’ — tamamen oluşmuş, otonom özne, ‘insan’ (diğer adıyla ‘Erkek’) – sürecin arzuya geri bakan ve onu kontrol etmeye ve kontrol altına almaya çalışan parçasıdır. Bu, siberfeminist Sıfır’ın Bir’idir. Şirinliğin dönüştürücü, libidinal gücüne erişmek, egoyu -tüm suçluluğu, öz-bilinci, utancı ile- atlamayı ve bir şeylere izin vermeyi, kendini savunmasız ve aptal olmaya bırakmayı, yoğunlukları kanalize etmeyi, yeni bağlantılar kurmayı, kimlikler yerine parçalarla (veya moé-elementlerle) deney yapmayı, şirinliğin sonsuz yüzeyinde kaymayı ve bunların sizi nereye götürdüğünü önceden bilmemeyi içerir. Bireyleşmiş, benlik-bilinçli, özel olarak bedenlenmiş özneler olarak, nasıl haritalandıracağımızı henüz öğrenmeye başladığımız etkiler ve arzulara sahip çok daha büyük, ‘virtüel bir bedenin’ yalnızca çok küçük bir parçasında yaşıyoruz.

5. Brezilya’da, dünyanın travesti-oluş’u veya ‘popüler cyborgizm’ hakkında bazı teoriler var, cis-cinsiyetli insanlar giderek daha fazla “oyuncak bebek” olmak için prosedürler aramaya başladığında, bunun şirin-oluş ile diyalog kurduğunu düşünüyorum. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?

AI: Kesinlikle. Travesti kültürü, popüler cyborgizmm ve oyuncaklaşma virtüel bedeni keşfetmenin yollarıdır. Her birinin tercih ettiği spesifik teknikler farklı olsa da, hepsi sözde ‘doğal’ bedenin ve onunla birlikte gittiği varsayılan çok sınırlı arzu biçimlerinin, en önemlisi de üreme heteroseksüel arzusunun sınırlarını zorluyor. Kolektif olarak başka hangi bedenleri ve arzu biçimlerini üretebiliriz? Henüz hayal edilmemiş hangi etkiler ve yoğunluklar keşfedilmeyi bekliyor?

Örneğin Şirin Akselerasyonizm’de ‘flatmaxxing’den bahsediyoruz: Büyük ölçüde sosyal medya sayesinde, çağdaş beden deneyimlerinin, kendimizi iki boyutlu bir imgenin bakış açısından zımni olarak anlamamızla nasıl değiştiğinden — yüzü zaten bir imgeymiş gibi çerçeveleyen şirin aegyo el hareketleri gibi basit şeylerden, ‘anime-oluş’ gibi daha derin özlemlere kadar — ve moé ve nijikon (iki boyutlu karakterlere karşı sevgi dolu duygular beslemek) gibi iki boyutlu rejime karşılık gelen çeşitli arzu biçimlerinden bahsediyoruz. Moé özellikle ilginçtir çünkü libidinal fragmanlarla ilgilenen permütasyonel bir şekilde çalışır. Önemsediği her şey öznelerden ve kimliklerden önce var olur ve bu nedenle bence ikiliğin eski kalıntısı nihayet çürüyüp gittiğinde cinsiyetin geleceği için bir model sağlar. Şirin son derece teknolojiktir ve biyolojik alanda bir süpernormalizasyon yöntemi olarak ortaya çıktığından beri de öyle olmuştur. Hem maddi hem de dijital sentetik bedenlenme ve arzu biçimleriyle yapılan tüm bu deneyler, başlangıçta şirin süpernormalizasyon tarafından çizilen yörüngenin bir devamıdır.

MBK: Şurası çok açık olmalı ki, eğer trans-, hayatın size sunduğu varsayılan karakter derisine bürünmeyi reddetmek anlamına geliyorsa, aynı zamanda ikili ön ayarlar arasında pinpon oynamaktan daha fazlasını ifade ediyor. Burada Şirin ile örtüşüyor ve ‘cinsiyet’ adı altında toplanan seçeneklerin çok sayıda duyusal ve estetik olasılığa dönüşebileceği ve kendini inşa etmek için giderek daha fazla tekniğin ortaya çıkacağı bir alanın açılmasını tanımlıyor.

Translar, ‘tam anlamıyla insan’ olmaktan dışlandıkları için bu kategoriye ya da bu kategorinin korunmasına çok fazla umut bağlamayan ve bu nedenle akselerasyonizm için hazır olan kolektif öznelerden birini oluşturdukları için ön plandadırlar. n1x’in Gender Acceleration: A Blackpaper (c[insiyet]/aks) 2018’de bizi şiddetli bir trans akselerasyonizmi ile vurdu ve şirin/aks yolculuğumuza başladığımızda, trans bireylerin ve toplulukların basitçe akselerasyonizm yaptığını ve bunun, bu konuda ahkam kesenlerden veya akselerasyonizmi olumlu ya da olumsuz bir akademik tartışma konusu haline getirenlerden çok daha ilginç olduğunu çok net bir şekilde gördük.

Tüm biçimleriyle cinsiyet geçişi, verili olanın reddini, sonucu tam olarak öngörülemeyen bir sürece boyun eğmeyi, kendi kendini üretmeyi, teknolojik aracılığı ve devlet kurumlarını bypass eden kolektif üretim ve yayılım araçlarının elektronik ağlar aracılığıyla ortaya çıkışını bir araya getirdiği için belki de çağdaş anın simgesel akselerasyon macerasıdır. Trans-arzular, kendini inşa etmenin radikal çağdaş biçimlerini örneklemektedir. Günümüzde giderek daha görünür ve duyulur hale gelen trans-arzular, dönüşüm tekniklerinin geliştirilmesinde ön saflarda yer almakta ve bu nedenle beklenebilecek tüm korku, öfke ve kini üzerlerine çekmektedirler. Ancak sonuçta, coşku ve kolektif onaylama her zaman küçümseme, olumsuzluk ve kayıtsızlığın ağırlığından daha güçlü olacaktır.

Kendinizi şirin hale getirme süreci — günümüzde genellikle dijital görüntüleme teknolojilerinin aracılığı ile başlatılan, her ne şekilde olursa olsun kendinizin ‘tam doğru’ bir versiyonunun peşinde koşmak — çok kolay bir şekilde ‘önemsiz’ veya ‘gerçek-dışı’ olarak yazılabilir. Şirin Akselerasyonizm’de, kendini üretme yöntemlerinin tamamından ‘donanım’ olarak bahsediyoruz. Donanım, virtüel bedenin ya da ‘yumurtanın’ kademeli olarak keşfedilmesiyle eş anlamlıdır. İster toplumsal rol, kendini sunma, giyim, kozmetik, hormonlar ya da anatomi olsun, bedenin her bir örgütlenme düzeyinin tabakalaşmış bir yönü vardır – doğal gelişimin varsayılan mekanizmaları ya da toplumun söylemsel güç yapıları tarafından bir yere atanan katı gramer. Ancak bu tabakalaşmış bedenin yanında her zaman tabakalaşmamış, akışkan ya da yumurta benzeri (biçimlenmemiş, pluripotansiyel) bir beden, oluşlara girmek için erişilebilecek bir olasılıklar havuzu vardır. Bunun basit ya da kolay olduğunu söylemiyoruz, hiçbir engel olmadığını da söylemiyoruz. Hem gerçek beden hem de sanal beden gerçektir ve gerçek etkileri vardır. Bunun bir çile olmadığını söylemiyoruz. Ancak, bizi değişmeyen bir ‘doğa’ temeline yönlendiren ya da dönüşümleri ‘çok ileri gittikleri’, ‘imkansız’, ‘doğal-dışı’ ya da ‘sadece yüzeysel’ oldukları gerekçesiyle yasaklayan ya da engelleyenlere güvenmememiz gerektiğini söylüyoruz.

Amy’nin daha önce de belirttiği gibi, Şirin’in önemli bir parçası ‘bırakmayı’, kişinin kendi zorunluluklarıyla ilgili bir pasifliği, ilk başta gerçek dışı ya da imkansız görünebilecek dönüşümleri başlatmasına izin veren bir tutkuyu içerir. Yaşanmış deneyim düzeyinde, geçiş son derece akselerasyonisttir, pozitif bir geri besleme döngüsüdür ve zamansal anomaliler içerir. Aşık olduğunuz zamanı düşünün: her şey hayal edemeyeceğiniz şekilde kartopu gibi büyür ve sonunda o andan önceki her şeyin bu olaya yol açtığını fark edersiniz. Aynı şekilde, ancak her zaman yumurta olduğunuzu fark ettiğinizde yumurta olursunuz, ki bu da sizi etkin bir şekilde yumurta yapar… ve sonra her türlü dönüşüm kullanılabilir hale gelir, her ne kadar bunları etkinleştirmek için çok fazla tabakalaşmayı geri almanız gerekse de. Bu bir emek biçimidir, bir kendini sevme emeğidir; biz bundan bir inisiyasyon, yumurtanın çilesi olarak bahsediyoruz.

Oluşlar en ‘önemsiz’ şeylerle başlar, kim bilir nereden çıkan tuhaf düşünceler — Bir etek giymek nasıl olurdu? Tüm saçınızı kesmek? Kedi kulağı ya da kuyruk takmak? — ancak bunlar, insanla sınırlı kalmayan, bir tür hiperplastisiteyi, cinsiyet sorularının çok ötesine geçen bir trans-lığı müjdeleyen bir yöne doğru yavaşça kaymaya dönüşüyor. Daha da önemlisi, bu aynı zamanda kolektiftir: şirin fotoğraflarınızı yayınlamak, dönüşümlerinizi sosyal olarak dolaşıma sokmak ve onaylamaktır — ki bu da onları gerçek kılmanın bir parçasıdır. Buna karşılık, bunların yayılması başkalarında tuhaf düşünceler uyandıracak ve kendi yumurtalarını keşfetmelerini sağlayacaktır. Bu çile aynı zamanda bir coşku aktarımıdır.

En güçlü, en cesur ve en zorlu hareket, eylemlilik için çabalamak yerine, nereye gittiğini bilmeseniz bile, özellikle de Babacık Admin bunun aptalca ve önemsiz olduğunu söylese bile, teslim olmak olabilir. Şirin/Aks’ta anlatılanların büyük bir kısmı, bu tür bir teslimiyette neyin tehlikede olduğunu basitçe tarif etmeye dayanıyordu — Nick Land’in dediği gibi, ‘devrim görev değil, teslimiyettir’. Aşıklar gibi, şirinler de iblislerle dolaşırlar, yüzeysel olanın ne kadar derine işlediğini bilirler ve nasıl dönüştürücü olacaklarını bilirler, bu yüzden akselerasyonistlerdir.

Bu, birçoğumuzun sosyal medyada zaman içinde deneyimlediğini düşündüğüm bir şey. Sözde ‘şeytani algoritma’ bir şeytan gibi, bizi farklı kimlikleri denemeye teşvik ediyor, kendimizi ifşa etmeye zorluyor ve hangi kurgularımıza deneysel olarak bağlı kalmaya istekli olduğumuzu düşünmemizi ve ardından IRL dünyasına girmemizi sağlıyor. Günümüzün en ilginç sanatçı ve düşünürlerinden bazıları, kendilerini bu sürece mümkün olduğunca tam olarak teslim etmek için disipline eden ve geri bildirimde bulunan kişilerdir.

6. ‘Tüm disiplinden kaçan, tüm olası yüzeyler boyunca kayan’ şirin bir yersizyurtsuzlaşma gücü müdür?

MBK: Şirin, kendimizi ve başkalarını görme biçimimizi, davranışlarımızı, davranış kalıplarımızı ve libidinal yatırımlarımızı — Deleuze ve Guattari’nin terminolojisiyle ifade edecek olursak — kapitalizmin yersizyurtsuzlaştırıcı ve kod çözücü güçlerini, geçmişten miras kalan şeyleri sökme, eritme ve parçalama eğiliminde olan ve onları birbirleriyle ilişkilerini yöneten sosyal kodlarından ayıran güçleri örnekleyecek şekilde değiştiriyor gibi görünüyor. Buna karşılık, kapitalizmin yeniden-yerliyurtlulaştırıcı ve yeniden kodlayıcı güçleri, şirinliği sürekli olarak geri kazanıyor, onu tüketilebilir bir biçimde sunuyor, kapitalizmin önceki tüm toplumsal biçimlerin yerini aldığı büyük aksiyomatik içine yerleştiriyor — ilk aksiyom her şeyin kârlı olması gerektiğidir. Bunun bir yan etkisi de D&G’nin ‘miraculation’ dediği şeydir — her şey Kapital’den kaynaklanıyor gibi görünür – ancak bu, atalet ve umutsuzluk acısıyla kanmamamız gereken bir yanılsamadır. Kapitalizm Şirin’i ‘yapmış’ ya da Şirin ‘sadece kapitalizm’ değildir, onun kendine has özellikleri var.

Daha da önemlisi, Şirin’in ortaya çıkardığı yersizyurtsuzlaştırma eğilimlerinin, Şirin’in doğasında bulunan ve onu akselerasyonla ve tuhaf bir şekilde kapitalist sürecin kendisiyle ilişkilendiren bazı özellikler nedeniyle yalnızca kısmen yeniden-yerliyurtlulaştırdığını düşünüyoruz.

Şirin, doğası gereği tırmandırıcıdır. Sizi ele geçiren bir süreçtir. İlk olarak, kendiniz şirin olmadan, özneyi şirinbir nesneye dönüştürmeden şirinliği basitçe tüketemezsiniz. Şirin bir şekilde özne ile nesne, tüketici ile meta arasındaki iktidar ilişkisinin tam içine girer. İkincisi, şirin doğası gereği aşırıdır, sizi her zaman onu daha rafine, daha imalı, daha şirin yapmaya davet eder — sonuçta ‘şirin’ [cute] kelimesi keskin, dokunaklı anlamına gelen ‘acute’ [akut] kelimesinden gelir. Şirin her zaman fazla şirindir. Şirin nesnelerin devasa kara kütlesi — funkopoplar, squishmallowlar, kedi videoları, vs. vs. — bizi daha da ileri uçlara götürmeye zorlayabilecek gibi görünen Şirin sürecini tüketmez. ‘Henüz hiçbir şey görmedik’.

Özellikle, kesinlikle tüketici olan, ancak marjinallikleri nedeniyle kendilerini kapitalist aksiyomlardan belirli bir mesafede konumlandıran otaku tipi öznelerden oluşan ‘üçüncü şirin devre’ ile yakından ilgileniyoruz. Kendini-nesneleştirme, inceltme, yeniden sahiplenme ve yeniden bağlamsallaştırma pratikleri aracılığıyla, kolektif olarak şirin arzunun akselerasyonunu sağlıyorlar, kapitalist ekonominin kabul edebileceğinden çok daha hızlı bir şekilde yersizyurtsuzlaştırıyorlar, ancak daha sonra sonuçları daha geniş pazara geri besliyorlar ve böylece daha geniş dönüşümleri etkiliyorlar. Kapitalist aksiyomların bu yersizyurtsuzlaştırılmış arzu enjeksiyonlarına yetişmek için çabaladığı kesme sınırında, Şirin, kapitalizmin ‘kendisinin’ (şirin/aks, ya da şirin = aks?) giderek daha şiddetli yoğunlaşmasıyla aynı hizadadır ve ayırt edilemez.

7. Sözde “Kimlikçilik” ve kawaii-otaku-şirin kültüre yönelik eleştirilerin çoğu (özellikle Marksist ve\veya muhafazakar) bu tür kültürlerin gençleri “yabancılaştırdığı” yönündedir. Bu eleştiriyi olumlu bir şekilde yeniden yorumlamanın bir yolu var mı?

MBK: Tüm biçimleriyle akselerasyonizm her zaman yabancılaşmayı olumlu bir güç haline getirmekle ilgili olmuştur. Japon filozof Azuma Hiroki ve psikanalist Saito Tamaki’nin otaku kültüründe ortaya çıkan anormal arzu biçimlerini ciddiye alan ve savunan otaku çalışmalarından büyük ölçüde ilham aldık. Daha genel olarak, kitabın tamamını, kendilerini tarihte ya da geleceğin sosyal olarak kabul edilebilir versiyonunda yer bulamayan genç insanlara yazılmış bir aşk mektubu olarak görüyorum. Ne pahasına olursa olsun tuhaf ‘antisosyal’ dürtülerinin peşinden giden, toplumsal yeniden üretimdeki ‘uygun yerlerini’ reddeden ve birbirleriyle alışılmadık şekillerde bağlantılar kuran dışlanmışlar ve marjinaller. Ne üretebilecekleri hakkında hiçbir fikrimiz yok. Kitapta çok uzun bir son not ayırdığımız Tiqqun’un Genç-Kız Teorisi’ni incelediğimizde gördüğümüz gibi, siyasi saflık varsayılan bir konumdan şirinlik vaazı verenler genellikle kendi şüpheli libidinal yatırımlarını ortaya koyarlar.

Eğer ‘kimlikçilik’ ile LGBTQ+ seksüel ve cinsiyet kimliklerini kastediyorsanız, başkalarının dünyada hoş karşılandıklarını hissetmelerini sağlamak amacıyla hayal gücünüzü genişletmek için bu küçük çabaları göstermenin kesinlikle çok az zararı vardır ve arzunun çoğalan çılgınlığına ses verebilen bir nesil için sevinçten başka bir şey hissetmiyorum, dolayısıyla aşk mektubu. Zamirlere gelince, dille ilgili deneyler önemsiz değildir — temel gramerdeki değişikliklerin apolitik bir saptırma olduğunu düşünmek saflık olur. Direnişi ve hatta alayları anlıyorum, çünkü burada son derece yerleşik sosyal normlarla karşı karşıyayız. Ancak birinden zamir kullanımını uyarlamasını istemek aslında bir dayatma değil, cömert bir davranıştır, çünkü onlara çevrelerindeki dünyaya ilişkin algılarını genişletme ve etkileşimde bulundukları insanlara ilişkin daha incelikli bir anlayış geliştirme şansı sunar.

Ancak, bizim için en başından beri parolalardan biri, disforiyi protesto etmek, eleştirmek ya da bir kimliği iddia etmeye ve savunmaya çalışmak yerine, kabul ve içerme için yalvarmak için kullanmak yerine, coşkudan başlamak ve bunun nereye götürdüğünü görmekti. Çağırdığımız şey dönüşümdür ve dönüşüm bir çile ve kolektif bir coşku aktarımıdır. Bu, akselerasyonizmin herhangi bir siyasi pozisyona dirençli olması anlamında, akselerasyonizmin daimi sorumsuzluğuyla tamamen uyumludur (akselerasyonizmi siyasi olarak sorumlu hale getirme girişimi — sol akselerasyonizm — yeterince hızlı bir şekilde dağıldı). Hangi siyasi çizgiden olursa olsun, demirden kimlikleri dayatmaya, savunmaya ya da kurtarmaya çalışanlara karşı, sevinçten ve sevinç için yazıyoruz. Ancak biz, hayatlarını var olmak için resmi izin almak üzere idari güçlere dilekçe vermeye adayanlarla aynı hizada değiliz. Bunun yerine, Babacık Admin’e garip bir açıyla ve ona rağmen varlığını sürdürenlerle, queer dürtülerine boyun eğerek algılanamaz hale gelenlerle, başka bir boyutta kaybolanlarla (Cute Experiments Lain) birlikteyiz. ‘Eleştirmenlerin’ yabancılaşmış, apolitik, sermaye tarafından evcilleştirilmiş, zamanlarını bencilce önemsiz şeylerle harcayanlar olarak yargılayabilecekleri kişilerin barındırdığı güçleri kim bilebilir? Elbette sizi kızdırırlar, çünkü onlara hükmedemezsiniz. Şirinlik hiçbir yargıyı umursamaz ve iktidarı çileden çıkarır.

8. Asya kıtasında (özellikle Japonya ve Çin) “Şirin kültür” hakkında çok şey var. İkiniz de Çin ve sinofütürizm hakkında birkaç şey yazdınız (özellikle Amy). Bu iki temayı birbirine bağlayan bir şey var mı? Sinofütürizmin bir Şirin-oluş’u var mı? Hem Land tarafından tanımlanan Neoçin’in hem de sizin tanımladığınız Şirin’in gelecekten gelen ve ‘çok yakında artık uzaktan bile insan olmayacak’ şeyler olduğunu belirtmenin ilginç olduğunu düşünüyorum.

MBK: Land’den yaptığımız bu alıntıyı, diğerlerinin yanı sıra, akselerasyonizmin tanımlayıcısı haline gelen bazı üslup ve estetik tercihlerden — büyük ölçüde Nick’in parlak yazıları sayesinde — ayrıldığımızı belirtmek ve aynı zamanda anladığımız şekliyle akselerasyonizmin temel ilkelerine sadakatimizi göstermek için bilinçli olarak uyarladık.

AI: Şirin Çin’e Japonya üzerinden gelmiş ve şu anki popüler kullanımı olan meng (萌) — tomurcuklanmak ya da filizlenmek — kawaii (Çincede ke ai [可爱]) ana kavramından ziyade moé yan kavramı aracılığıyla kök salmıştır. Belki de bu durum akselerasyonizm açısından önemsiz değildir, çünkü moé Japonya’da özellikle insan olmayan ve asla insan olamayacak şeylere ilgi duyma deneyimini tanımlamak için ortaya çıkmış bir neolojizmdir, oysa kawaii her zaman çok daha geniş bir referans alanına sahip olmuştur. Çin’deki şirin kültürün bizi ilgilendiren bir başka yönü de — ki kitapta bu konuda kapsamlı bir not var — tangping ya da ‘düz yatma’. Tangping – yukarıda Maya tarafından bahsedilenler gibi – yabancılaşmış ve marjinalleşmiş gençler tarafından yaratılan ve sosyal medya ve internet tarafından beslenen (Çin devletinin sansürüne rağmen), şirinliği tanımlayıcı bir estetik olarak benimseyen bir alt kültür örneğidir – sadece şirin capsler [meme] şeklinde değil, Sırt üstü yatan uykulu hayvanlar (tangpingistlerin toplumsal yeniden üretimde kendilerine biçilen rolleri oynamayı reddetmelerinin bir sembolü), ama aynı zamanda, daha yanal bir şekilde ve Şirin’in bütünsel boyut çıkarma dürtüsünü hatırlatacak şekilde, normatif yaşam tanımını reddederek ve marjinalliği karşıt bir güç olarak kullanarak kazanılabilecek özgürlüğün bir amblemi olarak düzlüğün olumlanması. Nietzsche ünlü akselerasyonist parçasında üstinsanın gelişi hakkında yazarken, onun büyük bir ‘düzleşmenin’ ardından geleceğini öngörür. Flatmaxxing, nijikon, 2D aşk, superflatness, tangping… iki boyut çağında yaşıyoruz, bu yüzden üstinsanın muazzam bir şirin olacağı sonucu çıkıyor.

MBK: Asya, özellikle de Japonya, Şirin kültüründe kesinlikle öncü olmuştur, ancak işaret ettiğimiz gibi şirinlik modern tarihin farklı yerlerinde ve noktalarında farklı şekillerde ortaya çıkmıştır. Ancak internet çağında, Japon kawaii, Kore aegyo ve Çin meng ile diyalog halinde olan Batılı şirinlik biçimleriyle küresel bir kültür haline geliyor — uluslar ve diller arasında yanlış anlamalar ve yanlış çeviriler, egzotizmler ve fetişleştirme ve beklenmedik bağlantılar içeren bir diyalog. Bazen gençliği mahvetmekle suçlanarak halkın tepkisiyle karşılaşırken, bazen de kurumsal ve hatta devlet desteğine sahiptir (Japon hükümetinin ‘Cool Japonya’nın bir parçası olarak kawaii’yi teşvik etmesi örneğinde olduğu gibi).

Şirin Japonya’da mı ortaya çıktı? Kawaii, Disney şirininden ayrı bir fenomen midir? Şirini kapitalizm mi üretti yoksa insan türünün doğasında mı var? İkinci Dünya Savaşı’nın Japon halkına verdiği kitlesel psikolojik zararların bir ürünü mü? Stresli kapitalist öznelerin emniyet ve güvenlik bulmalarının bir yolu mudur? Ya da diğer yandan, tam anlamıyla çiçek açmak için animasyonlu GIF’leri ve peluş fabrikaları bekleyen evrimsel bir özellik mi? Bunların hiçbiri tek başına Şirin’i sorgulamak için uygun bir bakış açısı sağlamaz. Filozoflar olarak bizim yöntemimiz aşkınsaldır — yani, herhangi bir ulusun veya kültürün ufkunun ötesinde, görüş alanının dışında kalan sorunlu bir yakınsama noktası ‘çıkarırız’ ve oradan ‘başlarız’. Şirin’i, onu hissetme ve ona ilişkin modellerimizi sürekli olarak yoğunlaştırma arzumuz aracılığıyla yavaş yavaş kendini açığa vuran sorunlu soyut bir varlık olarak konumlandırıyoruz — görünüşe göre tükenmez bir arzu. Bu da Şirin’i artık kökenleri açısından düşünmediğimiz anlamına geliyor. Bunun yerine onu bir sigint (sinyal istihbaratı) sorunu olarak görüyoruz: sinyal çeşitli fenomenlerde az ya da çok net bir şekilde tespit edilebilir. Bu olguları tarihsel ya da evrimsel tek bir nedensel kökene kadar izleyebileceğimizi hayal etmek yerine, sanki tüm bu olgular bir şeye doğru yakınlaşıyormuş gibi izlemeliyiz. Kültürler Şirin’i keşfeder, ancak Şirin kendi özel örneklerinden bağımsızdır. Onu felsefi açıdan ilginç kılan şey sorunlu doğasıdır – ki bu da Şirin’in bir Fikir olduğu anlamına gelir. Bu nedenle, disipliner kategorilere boyun eğmez ve yalnızca katılım yoluyla gerçekten bilinebilir.

Çeviri: Konzept
Kaynak

WordPress.com ile böyle bir site tasarlayın
Başlayın